ALEVİ TOPLUMUNUN TARİHSEL SÜREÇTEKİ DEĞİŞİMİ VE BUNUN ÖRGÜTSEL YANSIMASI[1]
Siyasal ve sosyal nedenlerden dolayı kendi içerisinde kapalı toplum yapısıyla yaşamını sürdüren Kızılbaş Alevi toplumu inancını, yaşamını ve toplumsal yaşamı organize eden kuralları koşullara göre oluşturmuşlardır.
Sırrı faş etmeden yaşamını ve inancını sürdüren Alevi toplumunun göçle birlikte sırla olan bağı kopmuş ve yeni kuşaklar sırrı hiç öğrenmeden sırrı faş etmemek üzere uygulanan takiyeyi sahici olarak kabul edip yaşamaya başlamışlardır.
“Sırrımız sezilmesin, katarımız bozulmasın” diye edilen dualarımızdaki sır unutulduğu için katar da bozulmuştur.
Alevilerin Anadolu, Mezopotamya, Trakya ve Balkanlarda tarihsel süreçte geçirdiği önemli tarihsel süreçler bulunmaktadır. Bu süreçler toplumsal değişimlere neden olurken aynı şekilde Alevi örgütlenmesinde de önemli değişikliklere yol açmıştır.
Babailer dönemi ve Malya savaşı, Çaldıran savaşı öncesi ve sonrasındaki yaşanan süreç, Celali İsyanları,
Erdebil Dergahına karşı Osmanlı tarafından Hacı Bektaş Dergahının öne çıkartılması ve Devlet eliyle Bektaşiliğin yani Babagan kolunun kurulması ayrı ayrı ele alınması ve bu toplumsal değişim süreçlerini etkileyen dönüm noktaları olmuştur.
Son iki yüzyıllık süreçte ise çok daha önemli toplumsal değişimler yaşanmış, Alevilerin kırımından çok Aleviliğin değişimini ve dönüşümünü hedefleyen politikalar Devletler tarafından yürürlüğe konmaya başlanmıştır.
II. Mahmud döneminin yasak, katliam, baskı ve asimilasyonları Yavuz döneminin kırımlarından çok daha fazla Alevi Bektaşi Kızılbaş inanç yapısına ve yaşamına zarar vermiştir.
Bu felaketten kurtulan Aleviler henüz toplumsal düzenlerini kurmaya başlarken akabinde Cumhuriyetin kurulması ve Aleviliği yasaklayan kanunların çıkartılması, Tekke ve Zaviyeler kanunuyla Alevi dergahlarına kilit vurulması, filen Cemlerin basılması, Dedelerin sakallarının kesilmesi, Toplu ibadet olan Cem yapanların soruşturmaya kovuşturmaya konu edilmesi başka bir travmaya sebep olmuştur.
Akabinde geleneksel Aleviliğin tabutuna çivi çakan ise yaşanan zorunlu göçler ve bu göçlerin getirdiği kentleşme olmuştur.
Günümüzde ise Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Cumhuriyetin makbul yurttaşının inancı olarak kabul edilen Sünni Müslümanlığın kontrol altında tutulması ve Devlet Sünniliği / Müslümanlığı diyebileceğimiz kontrollü bir inanç yapısını oluşturmak için kurulan Diyanet İşleri Başkanlığından sonra Cumhuriyetin ikini yüzyılına girilirken de aynı şekilde ve aynı amaçla bir Alevi Diyaneti (Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı) oluşturulmuştur.
Yukarda özetlediğimiz tarihsel ve inançsal süreçler birçok sorunlara yol açmıştır.
Bu bağlamda;
– Örgütlenme tümden değişmiş ve Alevilerin hiç bilmediği Aleviliğe de hiç uymayan modern sendikal örgütlenme benzeri modellerle yeni örgütlenme yollarına girilmiştir.
– Alevilik değerlerinden ve İnançsal kurallarından uzaklaşarak Alevi kalınmaya çalışmanın getirdiği sorunlar yaşanmaya başlanmıştır.
– İbadet mekanları değişmiş ve Cem Vakfı Evleri olarak kurulan Cemevi kavramı yeni ibadet mekânı olarak tüm Alevilerce kabul edilmeye başlanmıştır.
– Aleviliğin inançsal organizasyonun tepesinde yer alan Dedeler Cemevi Başkanlarının işçisi haline gelmiş ve kimin Dedelik yapacağına rızalık içerisinde talip değil, Cemevi Başkanları karar verir olmuştur.
– İhtiyaçtan fazla büyük yapılan Cemevlerinin ihtiyaçlarına yetemeyen Cemevi yönetimleri kaynak bulmak için İktidar ve Belediye ile tepki toplayan ilişkilere girmişlerdir.
– Aleviliğin sırrına hiçbir zaman vakıf olamayan yeni kuşak Aleviler, Kimi sol gruplara ve kendini “İlerici, Aydın” (!) olarak tanımlayan kimi siyasal çevrelere yaranmak için inançtan, gelenekten kopuk kimi zamanda Alevi değerlerine hakaret ederek yeni bir Alevilik yaratmaya, yazmaya başlamışlardır.
– İnternetin yaygınlaşması sosyal medyanın bir örgütlenme ve kendini ifade mecrası haline dönmesi Alevilerin muhabbet dilinden uzaklaşması ve bunun getirdiği kırıcı ve yıkıcı bir Alevi tipolojisini oluşturmuştur.
– Aleviliğin sır olmaktan çıkıp gün yüzüne çıkmasının getirdiği doğal sonuçla tartışılmaya ve bununla birlikte benzeşme gayreti içerisinde olmaya başlamıştır. Bu durum coğrafyamızda egemen olan inancın değerlerini ve yasaklarını kabullenme eğilimine girilmesine sebep olmuştur. Bunun en belirgin hali ise Alevilikteki Kadının yeri açısından olmuştur.
Yapılması gerekenler;
– Aleviliğin örgütlenmesinin köy derneklerini Alevi yöre derneklerini de içine alacak şekilde bir meclis örgütlenmesine geçmesidir. Bu meclis örgütlenmesinin ihtiyaç duyacağı özgün alt birimlerini oluşturulmalıdır. (İnanç, Hukuk, Ekonomi, Medya, Eğitim vb., Diplomasi)
– Cemevlerinin bir hizmet birimi olarak görev yapması; Lokma, Hakka uğurlama ve inançsal eğitim başta olmak üzere benzer ihtiyaçlara cevap vermesi, Cemevi üyeliğinin inançsal bir ritüele bağlanması,
– Oluşturulacak Alevi Meclisinin Pir/Dede/Ana’ları kapsayacak bir inançsal örgütlenmeye gitmesi ve Cemevlerinde görev yapacak Dede ve Ana’ların buradan belirlenmesi ve görevlendirilmesi,
– Bu genel inançsal yapılanmanın dışında, İnançsal olarak bir Alevi olmanın gereği olan görgü Cemevlerinin yapılabilmesi açısından Bektaşiliğin yürüttüğü inançsal sistemin günümüz koşullarında esas alınmalıdır. Bu yolla da Ocaklar arasındaki sürek farklılıkların yaşaması sağlanmalı, Ocakların yapıları ve özgünlükleri korunmalıdır.
– Cumhuriyetin birinci yüzyılında izleyici pozisyonunda kaldığı kuruluş döneminde Alevilik kendine yer bulamamış dahası yok sayılmış, yasaklanmıştır. O yüzden de bir yüz yıl boyunca kendileri dışında kurulan Cumhuriyetin “eşit yurttaşı” olabilmek için uğraşmış demokratik mücadeleler etmek zorunda kalmıştır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Aleviler artık seyirci değil masadaki katılımcı tolum olmalıdır.
Ali KENANOĞLU
[1] Bu yazı 4-5 Ekim tarihinde Garip Dede Dergahında yapılan “Alevilerin örgütsel manzarası” başlıklı çalıştayda “Toplumsal Değişim” başlıklı masada sunulmuştur.