Yazılar

Alevilikte devriye inancı

Alevilikte devriye inancı

Köylerimizde oturup biz kimiz, İslam’la bağımız nedir, Kuran’ın neresindeyiz, gibi sorular sormaz dahası soru yağmuruna tabi tutulmazdık. Sadece inancımızı yaşar giderdik.

Kente göç edince baktık ki etrafımızda farklı farklı inançlar var ve onlar bizi görünce, Alevi olduğumuzu duyunca türlü türlü sorular soruyorlar. Bu sorular karşısında biz de cevap bulmak için dönüp kendimize sorular sormaya başladık.

Kimileri ise esen rüzgâra kapılıp soru sormaya, cevap vermeye gerek bile duymadan egemen Sünni inancın gereklerini sanki Alevilik gibi yaşamaya ve savunmaya başladılar.

Benim Alevilik konusunda araştırmaya, yazmaya başlamamı tetikleyen de bu sorular olmuştur. Daha çocuk yaşta Alevi olduğumuzu öğrenenler; “Neden Ramazan orucu tutmuyorsunuz, neden namaz kılmıyorsunuz, mum söndü doğru mu, Hz. Ali’yi peygamber mi görüyorsunuz, Cennet ve Cehenneme neden inanmıyorsunuz, niye kuran okumuyorsunuz ya da okuyor musunuz?” diyerek uzayıp giden sorular silsilesi ile karşı karşıya kalıyorduk.

Aslında bu soruların hepsine; “çünkü biz Aleviyiz” diye cevap vermek varken biz birer din âlimi gibi hepsine cevap bulma gayreti içerisine girerdik. Hem de öyle cevap bulmalıydık ki bu cevap bizim Sünni komşumuzu / arkadaşımızı da memnun etmeliydi. Yani öyle “çünkü biz Aleviyiz” yeterli değildi, çünkü ondan sonra da “Alevilik İslam değil mi ki” gibi tüm Alevileri bir birine düşüren okkalı bir soruya hazırlıklı olmak gerekiyordu.

Bu soru karşısında Alevilik İslam’dır deyip de yukardaki sorulara İslami çerçeve içerisinde cevap bulmaya çalışanların işi deveye hendek atlatmaktan daha zordu. Alevilik İslam değil deyip kestirmeden kapıyı kapatanlar için de öyle kurtuluş kolay değildi, onları bekleyen soru da; “Ama Hz. Ali, Hz. Hüseyin, bunlarla ne işiniz var o zaman? “ sorularına mantıklı ve makul cevap bulmak zorundaydık.

Yukardaki sorular hepsi bir makale hatta bir kitap konusudur. O yüzden ben bu yazımda bunların hepsini değil Alevilikteki öbür dünya inancıyla ilgili gördüklerimi, bildiklerimi yazacağım. Diğer sorulara cevapları da umarım başka bir zaman yazarım.

Yazının ilk başında dediğim gibi biz köylerimizde acaba Cennet, cehennem var mı, yoksa biz devriye inancına mı sahibiz gibi sorular sormaz sadece inandığımız şekilde yaşardık. Bugün görüyoruz ki insanlar inancını yaşamıyor ama inancın ne olduğu ile ilgili çok ça tartışma yapıyorlar. Tabi ki inanç yaşanmadığı için o sorulara cevaplarda farklılık arz ediyor.

Biz köyümüzde yaptığımız işler karşılığında yaptığımız iyilikler karşılığında ne cennetle ödüllendirilmeyi beklerdik ne de yaptığımız kötülükler karşısında cehennemde yanmayı beklerdik. Yani biz Aleviler hesap vermek için öbür dünyayı beklemez, yılda bir defa bu dünyada hesabımızı verirdik. Peki, bu hesabı kime verirdik; Tabi ki de doğaya, canlılara, komşumuza, ev halkımıza verirdik.

Öyle işi öbür dünyaya havale etmek kolay, her türlü fenalığı yap, sonra da mazlumun ahı çıksın, gariban hakkını alsın diye işi öbür dünyaya havale et. Alevilik meseleye böyle bakmaz ve hiçbir işi öbür dünyaya bırakmaz çünkü öbür dünya diye bir dünyaya inanmaz. Cennet de Cehennem de bu dünyadadır. Hesap günü de bu dünyadadır, sırat köprüsü de bu dünyada kurulur.

Alevilikte yılda bir defa yapılan görgü cemlerinde hesaplaşılır. Bu hesaplaşma sadece koluya komşuya karşı değildir. Aynı zamanda doğaya, canlılara karşı da hesap verilir.

Yaş ağaç kesmek yasaktır, Kurban, lokma, adak niyeti dışında hiçbir canlının canına kıyamazsın. Hele de zevk için cana kıymak yani avcılık katiyen yasaktır. Bunlar mutlaka cezalandırılır.

Eskişehir de bir ablamız babasının görgü cemine gidişini şöyle anlatmıştı; “Babam görgü cemine gitmeden önce ahırının kapısını açar ve hayvanlarına seslenir; Ey atım, eşeğim, koyunuz, kuzum, tavuğum, ineğim danam, öküzüm, yeminizi, suyunuzu, otunuzu eksik vermiş olabilirim, haddinden fazla yük yüklemiş olabilirim, beni affedin, bana razılık verin bir dahakine bütün bunlara dikkat edeceğim” der ve cümlesine birden niyaz vererek ceme giderdi.

Doğaya, Canlılara, İnsanlara karşı hesabını yılda bir defa veren Aleviler herkesin katkısıyla oluşturdukları birlik lokmasını yer ve bir yıl sonra tekrar hesap gününe dek rutin iş ve ibadetlerine devam ederler.

Cennet ve Cehennemin olmadığı Alevi inancında hedef kâmil insan olmak ve kâmil insandan kâmil toplumu oluşturmaktır. İşte yılda bir defa hesap vermek kâmil insan olma yolunda sınavdır. Şimdi bu sınavdan kaçanlar Cennet ve Cehenneme sığınmış durumdadırlar.

Artık göç eden yani hakka yürüyen bir Canın arkasından “Mekanı cennet olsun” temennisini sıkça duymaya başladık. Oysa bizim literatürümüzde göç eden kişi için “yolu ışık olsun, devri daim olsun, ruhu revan olsun, yeri Hz. Ali’nin, Zeynep Ananın,12 imamların, Hubyar Sultan’ın, Gönül Ana’nın yanı olsun” derdik.

Kimleri de bize kaynak sormaktadır. Alevilikte kaynak yaşamın kendisidir. Yürüyen inanç – ibadettir. Aleviler bir müşkülle karşılaştıkları zaman; “hele dur şu kitaba bir bakalım ne diyor” dedikleri bir kitap yoktur. Alevilerin müşkül çözen kitabı ortak akıldır. O yüzden bir yerde düşkün kabul edilen bir husus başka bir bölgede daha hafif bir suç olarak kabul görebilmektedir.

Biz köydeyken ne cehennemdeki kaynayan kazanlarla korkutulur ne de cennete bizi bekleyen Hurilerle ve Nurilerle avutulurduk. Bütün bunları Aleviliği yaşamaktan çok konuşmaya başladığımız ve inanç – ibadetten uzaklaştığımız kentlerde öğrendik.

Bizim köylerimizde bir kişi öldüğü zaman öldü denmez “göçtü” denirdi. Şimdilerde kullanılan “haka yürüme” tabiri de bu göçüşün istikametini belirtmek için kullanılmaktadır.

Göç eden kişinin arkasından üç gece ahiret ışığı yakılırdı ki yolculuğu aydınlık içinde olsun diye. Bir kişi göçtükten sonra o kişinin başka bir canlı olarak dünyaya geldiği hatta evini ziyaret ettiğine yönelik inancı da köyde yaşayıp ta duymayan yoktur.

Kapının önüne gelen, güvercin, saksağan vb canlıların göç eden kişinin ruhu olduğuna yönelik bir şey duymadım diyenler sanırım köyde hiç yaşamayanlardır, ya da köyüne tatillerde turistik gezi yapanlardır.

Bizim köyde sadece yılana karşı bir öldürme girişimi vardı, bunun sebebi de yılanın kötü bir hayvan olduğu ve onun içindeki ruhun kurtularak başka bir bedene geçmesini sağlamak amacını taşımaktaydı.

Etrafınızda göçtükten sonra başka bir bedende dünyaya gelen ve dönüp eski yaşamındaki olup biteni hatırlayan insanların hikayelerini duyanlarınız vardır. Hatta eskiden böyle televizyon prıgramları bile vardı. Ancak islami etkiyle büütün bunlar yasaklandı ve biz devriyeyi, başka bir bedende dünyaya gelmeyi unutuverdik.

Biz köylerimizde; “bizim inancımızda cennet, cehennem yoktur, devriye vardır” demezdik ama bunu yaşardık. Şimdi ise inancımızı yaşamıyoruz sadece tartışıyoruz.

Meselenin esası da burada yatıyor.

Aşk ile

Ali KENANOĞLU

 

Konuya ilşkin söylenmiş ayetler;

(Alevilikte Uluların – Pirlerin deyişlerine ayet denmektedir)

Katre idim Ummanlara karıştım
Kaç bulandım kaç duruldum kimbilir
Devre edip alemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kimbilir

Bulut olup ağdığımı bilirim
Boran ile yağdığımı bilirim
Alt anadan doğduğumu bilirim
Kaç ebeden kaç soruldum kimbilir.

Kaç kez gani oldum kaç kere fakir
Kaç kez altın oldum kaç kere bakir
Bilmem ki kaç katip ismimi okur
Kaç defterde kaç dürüldüm kimbilir

Bazı nebat oldum toprakta sürdüm
Bilmem kaç atanın sulbünde durdum
Kaç defa cenneti alaya girdim
Cehenneme kaç sürüldüm kimbilir

Kaç kez alet oldum elde bakıldım
Semadan kaç kere indim çekildim
Balcık olup kerpiç kerpiç döküldüm
Kaç bozuldum kaç kuruldum kimbilir

Dünyayı dolaştım hep kara batak
Görmedim bir karar bilmedim durak
Üstümü kaç örtü bu kara toprak
Kaç serildim kaç dirildim kimbilir

Gufrani’yim tarikatım bos değil
İyi bil ki kara bağrım tas değil
Felek ile hiç hatırım hoş değil
Kaç barıştım kaç darıldım kimbilir

—-

Nesimi’den  Alıntı:

Ger aslim sorarsan ben bir niyazım
Sabır ilmi derler yerden gelirim
Ve katre idim simdi han oldum
Arştaki kandilden nurdan gelirim.

Edip Harabi alıntı:

Daha Allah ile cihan yok iken
Biz ani var edip ilan eyledik
Hakk’a hiç bir layık mekan yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik

Kendisinin henüz ismi yok idi
İsmi söyle dursun cismi yok idi
hiç bir kıyafeti resmi yok idi
Sekil verip tıpkı insan eyledik

Nesimi’den alıntı:

Ger aslim sorarsan ben bir niyazım
Sabır ilmi derler yerden gelirim
Ve katre idim simdi han oldum
Arştaki kandilden nurdan gelirim.

Hamdullah-i siiri alıntı:

Cihan var olmadan ketm-i ademde
Hak ile birlikte yektaş idim ben
Yarattı bu mülkü çünkü o demde
Yaptım tasfirini nakkaş idim ben

Anasırdan bir libasa büründüm
Nar’ü, hak’ü, bad’ü, ab’dan göründüm
Hayrül beser ile dünyaya geldim
Adem ile bile bir yas idim ben

 

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu