Konuşmalar

Kenanoğlu’ndan iktidara: “Atık lastiği alıp yakıyorsunuz buna da enerjide devrim diyorsunuz!”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2023 yılı bütçesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda konuştu. Enerjinin ne kadar ve kimin için üretildiğinin politik bir tercih olduğunu belirten Kenanoğlu, yenilenebilir enerji kapsamında olan elektrik santrallerinin iktidar tarafından birer felaket aracına dönüştürüldüğünü söyledi. Enerji üretimi ve dağıtımındaki özelleştirme politikalarına yönelik eleştirilerini aktaran Kenanoğlu, siyasi iktidara seslenerek “Yeter ki tasarruf tedbirlerini alın. Yeter ki israfı ortadan kaldırın. Yeter ki siz bir avuç yandaşı zengin etmekten vazgeçin!” dedi.

Konuşma videosu ve tutanak metni aşağıda yer almaktadır. 


Dönem: 27 Yasama Yılı: 6 Tarih: 07.12.2022 Birleşim: 31 Ham Tutanak Sayfası: 254

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerine partimiz adına söz aldım, bu konuda görüşlerimizi aktaracağız.

Tabii, enerji meselesi bir bütün olarak politik bir meseledir. Meseleyi “politikaüstü” ya da “siyasetüstü” gibi sözlerle karşılamak doğru değildir çünkü sizin enerjide nasıl bir üretim tekniğini belirleyeceğiniz, önceliğinizin ne olduğunu belirleyen sizin siyasi yaklaşımlarınızdır. Dolayısıyla, iktidarın tümüyle siyasi yaklaşımları, siyasi öncelikleri enerji politikalarındaki yaklaşımını da ortaya koymaktadır. Enerjinin kimin için, ne kadar ve nasıl üretildiği de tamamen politik bir meseledir ve -dediğim gibi- tercihlere bağlıdır.

Şimdi, şöyle bir bakış açısı var: Yani, siz bu enerjiyi halk için kamucu bir yaklaşımla mı üretiyorsunuz ve tüketime sunuyorsunuz yoksa sermayenin kâr hırsına, onun kâr hırsını karşılamak için mi bu enerji politikalarını ele alıyorsunuz? Mesele burada düğümleniyor. Amaç; şirketleri, bir avuç yandaşı zengin etmek mi, onların gelirlerine gelir katmak mı yoksa toplumun enerji ihtiyacını karşılamak mı? Bu anlamdaki bakış açısı tümüyle enerji politikalarını da ortaya koyuyor. Türkiye’nin elektrik üretiminin sadece yüzde 16’sı kamunun elindedir, onun dışındaki tümü özel sektördedir ve dağıtımın tamamı neredeyse şu anda özel sektörün elindedir. Dolayısıyla, kamucu ve toplumcu bir bakış açısını enerji politikalarında görmek mümkün değildir. Şimdi, Türkiye’de -48 milyon, yaklaşık tabii, küsuratları var bunun- 48 milyon elektrik abonesi var. Bu abonelerin toplamda yüzde 83’ü meskenlerden oluşuyor, yüzde 83’ü. Peki, bu yüzde 83’ün tüketimindeki payı ne? Bunun tüketimindeki payı yüzde 24. AVM’lerin, sarayların ve kamu kurumlarının binalarının abonelikteki oranı yüzde 14 ama tüketimdeki karşılığı yüzde 25. Şimdi, bakıyoruz, Sayın Bakan zaman zaman halka tasarruf tedbirleri öneriyor fakat hiç oraya, buraya gerek yok, şurada halkla ilişkiler binası yani bizim milletvekillerinin odalarının olduğu binalara gidiyorsunuz -ki bu son yapılan binalardan bir tanesidir- gündüz elektriği açmadan içeride duramıyorsunuz yani binalar karanlık. Dolayısıyla, bu binalar yapılırken, son süreçte yapılmış bir binadır, eski bir bina değildir. Yine, kamu binalarına gidiyoruz, oralarda da gündüz elektrik yakmadan, elektriği açık olmadan hiçbir şekilde aydınlanmak mümkün değil. Yani, vatandaşa bu tür tavsiyelerde bulunurken önce devletin, iktidarın kendisi bu tür yapıları, bu tür mekânları, kamunun kullandığı toplu kullanım alanlarını, özellikle, günümüz koşullarında, günümüz teknolojisi içerisinde çok fazla sarfiyat olmadan, elektrik üretimini çok fazla yapılmadan oluşturabilecek şekilde dizayn etmesi gerekirken maalesef, bu böyle.

Tabii, Türkiye bir AVM cenneti ve AVM’lerdeki enerji tüketimini, elektrik tüketimini hepimizi görüyoruz yani tüm Türkiye’deki konutların tükettiği elektrikten daha fazla elektrik buralarda tüketiliyor. O nedenle, hani deniliyor ya: “Nükleer santrale ihtiyacımız var, bizim elektrik ihtiyacımız var.” diye. Ya, elektrik ihtiyacımız filan yok. Yeter ki siz tasarruf tedbirlerini alın, yeter ki siz bu israfı ortadan kaldırın, yeter ki siz bir avuç yandaşı zengin etmekten vazgeçin. Eğer, siz, dağıtım şirketlerine olan denetimi yerine getirseniz, dağıtım şirketleri kendi görevlerini yerine getirse, elektriğin alınıp iletilmesi noktasındaki kaçaklar, kayıplar ortadan kaldırılsa yüzde 10’un üzerinde tasarruf sağlıyorsunuz ve bu tasarruf Akkuyu Nükleer Santrali’nin tam faaliyetli üretiminde elde edecek elektriğe denk gelen bir şey yani Akkuyu Nükleer Santrali’ne ihtiyaç yok; Sinop’takine hiç yok. Ama, bakış açısı bu olmayınca işte, politik tercihler bütünüyle bu tutumu ortaya koyuyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, elektriğin üretiminde, bir de burada iktidar milletvekilleri de çok iyi ifade ettiler. Sürekli yenilenebilir enerji oranını ne kadar yükselttiğimizi söylediler. Sayın Bakan da Komisyonda yanılmıyorsam, yüzde 50’nin üzerine çıkarıldığını söyledi. Kurulu güç anlamında doğru ancak şu anda elektrik üretimi anlamında yenilebilir enerjinin payı yüzde 32,27 megavattır, dolayısıyla, o, yüzde 50’liler oranında filan değil, birincisi bu. İkincisi, yenilenebilir enerji ne demek yani “temiz enerji” diye ifade edilen bu enerji ne demek? Yani siz bir aracı, bir otomobili ulaşım için kullanabilirsiniz, o zaman faydalıdır ama bir toplumun, bir topluluğun üzerine sürerseniz bu bir katliam aracı hâline dönüşür. Siz JES’leri, HES’leri, GES’leri, RES’leri, BES’leri bütünüyle yenilebilir enerji kapsamında sunmuş olduğunuz bu enerji alanlarını siz kendi elinizle bir felakete dönüştürdünüz. Buralar, bu alanlar şu anda yenilebilir enerji kapsamında değil.

Şimdi, JES’ler yani jeotermal enerjiden, buradan elektrik üretilmesi, baktığınız zaman evet, elektrik… Burada ne oluyor? 1.000 ila 3.500 metre arasındaki bir derinlikten sıcak su çıkartılıyor, bunun üzerine elektrik elde ediliyor ve daha sonra bu suların geri pompalanması lazım, deşarj edilmesi lazım, geri verilmesi lazım o toplama havuzundaki kuyuya. Peki, bu denetliyor mu, bu yapılıyor mu? İşte bu yapılmadığı zaman o JES’ler bir felakete dönüşüyor, Türkiye’deki durum da budur. Yani Türkiye’de şu anda JES’lerin yenilebilir enerji kapsamında olması mümkün değildir. Bir taraftan tarım alanlarına yapılıyor, bir taraftan yerleşim yerlerinin yakınlarına yapılıyor -ki bunların katiyen olmaması gerekiyor- ama diğer taraftan da dediğim gibi o çıkan atığın, o sıvının tekrar aynı derinliğe gönderilmesi gerekiyor ama bu yapılmıyor. Niye? Çünkü maliyet çok yüksek. O nedenle özel sektör, şirketler bunu yapmıyorlar ve siz de bunu denetlemiyorsunuz, ondan sonra da buraya çıkılıyor, deniliyor ki: “Bu kadar yenilenebilir enerjimiz var.” Ya, yenilenebilir enerji kapsamında, YEKDEM kapsamında buraları destekliyorsunuz, para aktarıyorsunuz. HES’ler var HES’ler. Türkiye’de şu anda küresel ısınmadan kaynaklı olarak 2021 yılında HES’lerden üretilen elektrik düştü. Niye düştü? Su yok, su yok yani. O nedenle bütünüyle bu beton yığınlarını da bize “yenilenebilir enerji” diye yutturmaya çalışıyorsunuz, bu doğru değildir.

Diğer taraftan ne oldu? Diğer taraftan şu oldu, Kasım 2020’de buradan bir yasa geçti, benim de üyesi olduğum bu Komisyondan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Komisyonundan. Ya, isyan ettik, bütün kamuoyu isyan etti, dedik ki: “Ya, atık lastiklerin yakılmasından elde edilen enerjiye, ‘yenilenebilir enerji’ denmez. Bunlara YEKDEM kapsamında bir destekleme olamaz, bu mümkün değildir.” Ve Sayın Elitaş Komisyon Başkanıydı ve dedi ki: “Ya, haklısınız.” İçeride bir sürü müzakere ettik, “Haklısınız” dedi. Sayın Bakan Yardımcıları da vardı, “Bu konuyu en kısa zamanda bir torba yasayla düzelteceğiz” dediler. Düzeltildi mi? Düzeltilmedi, hâlâ atık lastiklerin yakılmasından elde edilen enerjiye biz “yenilenebilir enerji” diyoruz, ondan sonra da buraya çıkıyorlar, diyorlar ki: “Şu kadar yenilenebilir enerjimiz var, bu kadar çağ atlıyoruz, bu kadar ileri teknolojiyle elektrik üretiyoruz, enerji üretiyoruz, Türkiye’de devrim yapıyoruz.” Ya, sizin devrim anlayışınız bu işte yani atık lastiği alıp yakıyorsunuz, buna da devrim diyorsunuz.

Şimdi, dolayısıyla değerli arkadaşlar, bu YEKDEM’in kapsamı ve yenilenebilir enerji kavramının tümüyle gözden geçirilmesi gerekiyor. Biz bununla ilgili kanun teklifi verdik işinizi kolaylaştırmak için, dedik ki: Bu “Atık lastiklerden elde edilen enerjiye, biyokütle enerjisine ‘yenilenebilir enerji’ denmesin ve YEKDEM kapsamından çıkarılsın.” diye kanun teklifi de verdik, o da dikkate alınmadı.

Dolayısıyla, şudur arkadaşlar: Türkiye’nin, elektrik üretimine yetecek derecede kurulu gücü vardır ve burada, Türkiye’de kaynak olarak da nükleer santraller başta olmak üzere bu ucube yatırımlara ve ucube işlere gerek yoktur.

Sayın Bakan, birlikte Hamburg’daydık, enerji fuarına gittik. Enerji fuarında, siz, tabii, göreviniz gereği açılışlara katıldınız, biz oraları dolaştık. Şimdi, burada deniliyor ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Bitiriyorum Başkan.

“Almanya nükleer santrale geri dönme kararı aldı.” Ya, onlar mevcut santrallerini “Açalım mı?” diye düşünüyorlar. Peki, Avrupa nereye yatırım yapıyor? Hidrojene yatırım yapıyor yani “Hidrojen üzerinden enerjiyi nasıl elde ederim?” yatırımı yapıyor. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Siz Avrupa’nın düşündüğü şeye yatırım yapıyorsunuz yani nükleer santrale yapıyorsunuz, atık lastik tesislerine yatırım yapıyorsunuz. Yani desteklemeniz gereken yeni teknolojiler olması gerekirken siz hâlâ Taş Devri dönemindeki uygulamalara yatırım yapıyorsunuz. Yani artık onlar kalmadı, bununla övünmeyin, Avrupa’yı da örnek göstermeyin. Biz o fuarda tümünü gezdik, tümünü gördük; asla böyle bir uygulama yok. Tümüyle halkı yanıltıyorsunuz, toplumu yanıltıyorsunuz. Çözüm, yerinde ve yenilenebilir temiz enerjidir. HDP olarak biz bunu sağlayacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu