Konuşmalar

Kenanoğlu: İş cinayetleri karşısında sendikalar sorumluluklarını yerine getirmiyor!


23.11.2022 tarihli (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL 

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ben, kısa bir iki şey soracağım. Sanırım bu AmasraT.İ.M’de sizin sendikanız yetkili ama sizin dışınızda başka yetkili hangi sendikalar var? Bunu biliyorsanız, onu da öğrenmek isteriz.

Bir de Çalışma Bakanlığının sunum esnasında şöyle bir bilgiye sahip olduk: Yani Amasra maden sahasında çeşitli gerekçelerle durdurma kararı alınmış ama sonrasında idare mahkemesine başvurulup bu durdurma kararı ortadan kaldırılmış ve maden çalışmaya devam etmiş, bu durdurma kararı işçilerin lehinde bir karar şeklinde alınıyor. Çalışma Bakanlığı, bu konuda, “Biz gereği yaptık gereğini yaptık, durdurma kararı aldırdık, durdurduk ama kararı yargıdan döndü.” dedi. Şimdi, siz bu dava sonrası ne yaptınız? Yani yeriniz Çalışma Bakanlığının yanı mıydı, yoksa idare mahkemesinden yana mı tavır koydunuz? Tavır koyduysanız da ne tür bir tavır koydunuz? Yani sadece “Evet ya, bu doğrudur.” ya da “Yanlıştır.” mı dediniz? Yani üretimden gelen iş gücünüzü kullanarak o gücünüzü kullanarak herhangi bir tepkisellik gösterdiniz mi, herhangi bir protesto ve benzeri işlemimiz oldu mu? Bunu sormak isterim.

Sendikanız son on yılda kaç madende uyarı, basın açıklaması, kitlesel protesto, iş bırakma ve benzeri eylemler yaptı? Çünkü işçilerin, emekçilerin hakkının sömürüldüğü, diğer taraftan da bu tür faciaların yaşandığı çok ciddi bir süreci yaşıyoruz ve sizin sendikanız da birçok yerde bu anlamıyla örgütlü olduğunu anlıyorum konuşmalarınızdan. Siz, konuşmanızda Amasra maden faciası da dahil olmak üzere bütün bu yaşanılanların önlenebilir olduğunu söylediniz, bunlar önlenebilirse bunu nasıl kaza olarak tarif ediyorsunuz, tanımlıyorsunuz? Çünkü bir taraftan da kaza tanımını ve tarifini yaptınız yani “kaza” denilen şeyin tanımına hiç baktınız mı? Yani önlenebilir bir şeye, öngörülebilir bir şeye “kaza” deniliyor mu literatürde? Ben görmedim, siz nerede gördünüz bunu? Gördüyseniz bizi de bir aydınlatır mısınız bu konuda? Ben sendikacı değilim konuyu da, çok iyi teknik anlamında sendikal meseleleri de iyi bilmiyorum ama sürekli bir “sarı sendika” söylemi var ortalıkta. Bu “sarı sendika” ne demek yani ne anlama geliyor “sarı sendika”? Bir sendikacı olarak sizden öğrenmek isterim ve ayrıca sizin sendikanız bu “sarı sendika” tanımına giriyor mu? Bunu da bilmek isterim.

Teşekkür ederim.


23.11.2022 tarihli (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

 ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi, burada 42 kişi yaşamını yitirdi ama sunumları dinlediğimiz zaman herkes kendisini çok masum ilan ediyor. Hani bunu sizin şahsınızla ilgili ya da Kurumunuzla ilgili söylemiyorum. Bundan önceki sunumları da dinledik, Barutçu’yu suçladılar yani bundan bilginiz olsun yani. Yani orada yaşamını yitirenler bu kazanın sorumlusu olarak ima edildi burada. Yani sizden önceki, geçmiş, geçtiğimiz haftalarda ki sunumlarda falan “havalandırma” diyenler oldu, “havalandırma” diyenlere Kurum “Yok, asla, katiyen böyle bir şey değil.” falan dedi. Yani neredeyse yaşamını yitirenlerin bu işin sorumlusu olduğu bir noktaya evrildi yani Komisyondaki görüşmeler; bilginiz olsun diye söylüyorum bunu Sayın Sendika Başkan Yardımcısı. Biz, burada yani bir daha bunların olmaması için bu çalışma yürütüyoruz. Dolayısıyla çok canımızı yakan sorular soracağız, yani canınızı yakan sözler de söyleyeceğiz ki hakikaten orada emeği için mücadele eden, ailesi, çoluk çocuğu için mücadele eden insanların canı bir daha yanmasın diye. Şu bir gerçek, herkes bunu kabul ediyor, siz de söylediniz yani sonuçta bütün bu yaşananların hepsi önlenebilir durumda dolayısıyla bu bir kaza değil arkadaşlar; bunun altını defaatle çiziyoruz yani böyle bir kaza mağaza falan tabirini de kabul etmiyoruz. Önlenebilir ise dünyada bunun örnekleri, önlenebilirliği üzerinde örnekleri de var ise bu bir katliamdır, cinayettir, faciadır ve bunun sorumlusunun bulunması gerekiyor. Bunun sorumlusunun bulunması gerekiyor ki bir daha bunlar olmasın.

Şimdi, eğitimden bahsediyorsunuz yani bütün gelen kurumların hepsi çok iyi eğitim verdiklerini, her türlü prosedürü uyguladıklarını falan söylediniz. Şimdi siz de dediniz ki: “Ya, zaten eğitim almamışsa orada imzası yoktur.” diye. Bakın, imzayla ilgili ben size bir şey söyleyeyim, biz bu toplantıya girdik değil mi? Bize bir imza atıldı Komisyon üyeleri olarak yani biz imzayı atmazsak burada yok yazılıyoruz. Yani bugünkü Meclis faaliyetine katılmamış yazıyoruz, imzayı attık, bak sıralar bomboş, görüyorsun değil mi? Yani sonuçta imzayı atıyorsun, çekiyorsun, gidiyorsun, bitti, buradasın yani ama burada değil, yok, arkadaşlarımız şu veya bu sebepten dolayı gitmişler ama burada yoklar. Dolayısıyla mesele imza üzerine yani şöyle bir savunma mekanizması içerisinde olmayalım: Ya burada işte, eğitim almışsa imzası vardır, imzası yoksa eğitim almamıştır. Şimdi, burada işçinin beyanı var. Bakın bu nedir? Cumhuriyet Başsavcılığına verilen ifade tutanaklarını da söylüyor, diyor ki: “Burada çalışanların birçoğu yeni işçi dolayısıyla iş güvenliği kursu verildi ama ya eğitimler teorikte kalıyordu yani pratikte bir işleme tabi değildik.” Şimdi, geçen gün, 12 kasımda İçişleri Bakanlığı Türkiye’de bir afet tatbikatı yaptı depreme karşı. SMS’ler geldi, herkes işte kameraları koydu böyle, kafasını eğdi, bilmem ne ama bu gece bir deprem oldu, bütün arkadaşlar diyor ki: “Ne yapacağımızı şaşırdık.” Yani Ankara’da da hissettik, burada biz, ben depreme uyandım açıkçası yani gece, sese uyandım. Herkes ne yapacağını şaşırdı, acaba ne yapacaktık? Yani mesele öyle ben tatbikat yaptım, ondan sonra SMS gönderdim, bütün telefonlara alarm gönderdim, ya bu şovla olacak iş değil. Bu, o anda bunu sağlayabilmeniz için, bu eğitimlerin belirli sürelerle sürekli yapılması lazım yani bir refleks kazandırılması lazım, davranış kazanması gerekiyor. Bizim şu anda bilinçaltımızda ezberlememiz gerekiyor, şu anda bir deprem olsa ne yapacağız örneğin biz? Bunu bilinçaltında ezberlemek gerekiyor. Yani bu böyle bir SMS attım, hadi telefonlara alarm gönderdim, ondan sonra; bu değil yani bu bir şov yani. Şimdi, burada işçiler diyor ki: “Uygulamalı eğitim olsaydı bunlar olmayabilirdi.” Bu, savcılığa verdikleri ifade yani. “Tecrübesiz ve yeni başlayan işçilere çok daha kapsamlı eğitim verilmeliydi. Yani, belki bunlar olsaydı bu ölümler olmayabilirdi.” diyor yani. Şimdi, siz, diyorsunuz ki: “İmzası yoksa zaten eğitim almamıştır.” Ya, bu işlerin bizim ülkemizde böyle uygulanmadığını hepimiz biliyoruz yani birbirimizi kandırmaya da birbirimizi ikna etmeye de ihtiyaç yok arkadaşlar yani. Mesele bu insanların yaşamını yitirmesini engelleyecek tedbirleri nasıl alacağız, kusur nerede var, bunu engellemeye yönelik davranmamız gerekiyor. O nedenle bu eğitim meselesi konusundaki eksikleri gördük. Şimdi, havalandırma diyoruz ya kesinlikle katiyetle havalandırmada hiçbir sorun yoktur o TTK burada acayip derecede savunuyor. Yani ne çıkacak ben açıkçası merak ediyorum.

Bir de şunu sormak istiyorum size, cevap vermediniz, başka yetkili maden sendikası var mı burada diye.

GENEL MADEN İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI İSA MUTLU – Söyledik, siz kaçırdınız herhâlde.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Peki, Soma’da yetkili miydiniz siz?

GENEL MADEN İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI İSA MUTLU – Değildik.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – “Değildiniz.” Peki, bu güzel çünkü Soma’da yetkili bir maden sendikası eğer hâlâ madencilikten, sendikacılıktan bahsediyorsa vallahi hiç boşuna uğraşmasın yani kendini feshetsin, çeksin, gitsin. Yani bu Soma’da yaşanan daha sonra eğer hâlâ konuşuyorsa, anlaşılan var demek ki burada, konuşacaklar onlar da görüşeceğiz onlarla. Şimdi, Soma’da yaşanılanların takibatı yapılmamışsa, orada sorumlular cezalandırılmamışsa ve hâlâ burada sendikacı olarak oturuyorlarsa pes doğrusu, başka bir şey söylemiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bahsetmiş olduğunuz demokratik kitle örgütlerinin, meslek örgütlerinin yaptırım gücü, hani bir kanun gücü yok ama Anayasa’dan, Avrupa insan hakları sözleşmelerinden, uluslararası sözleşmelerden aldığı haklar vardır. Bu haklar da demokratik haklarını kullanmadır. Şimdi, ben size soruyorum, diyorum ki: Yani sendikanın hangi tür eylem, etkinlik, şunlardan bahsetti. Siz, 93’lerdeki yürüyüşten bahsediyorsunuz. Ya, vallahi AKP kurulurken de yasaklara, yolsuzluklara, bilmem şunlara, bunlara bütün karşıyız diyerek kuruldu, halktan da bu şekliyle oy aldı ve geldiğimizde en büyük yasakçı iktidar oldu şu anda. Yani dolayısıyla 90’lardaki yapılan eylemler sizi kurtarmaz. O 90’larda olmuş, yapanlar doğru yapmış, iyi de yapmışlar, mutlaka ki Türkiye demokrasisine ve işçi mücadelesine katkıları olmuştur; buradan onlara sığınmak şey değil dolayısıyla bunlara bakmak gerekiyor. Hani ben bilmiyorum dedim, yani ben sendikacı değilim, bilmiyorum, siz, sarı sendika mısınız, kırmızı sendika mısınız, yeşil sendikası mısınız, hangisisiniz, hangi renge aitsiniz bilemem ama netice itibarıyla hanginiz, neredeyseniz fark etmez, sonuçta orada çalışan insanlar, -sizin bahsettiğiniz gibi- sizin arkadaşlarınız, birlikte mücadele ettiğiniz, birlikte yemek yediğiniz, çay içtiğiniz, yoldaşlık ettiğiniz arkadaşlarınız ve bu insanların ölümü ihmal sonucudur arkadaşlar; bunun altını çizelim ve dolayısıyla bu iş kaza, kader, fıtrat; ondan sonra vatan, millet, Sakarya, bilmem ne meselesiyle kapatılacak, örtbas edilecek bir mesele değildir. Soma’yı örtbas ettiler, bunun örtbas edilmesine de müsaade edersek bunun devamı gelecektir ve bu konuda en çok karşı çıkması gereken sizlersiniz; bunu tekrar hatırlatıyor, teşekkür ediyorum.


23.11.2022 tarihli (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de bütün heyeti saygıyla selamlıyorum. Ve öncelikle Düzce Gölyaka’da meydana gelen depremden dolayı tüm halkımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz, yaralılara da acil şifalar diliyoruz HDP Grubu olarak. Aydın Özer Vekilimize de başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz yine, HDP Grubu olarak.

Sayın Başkan, bu, tabii, buraya davet edilen kurumlarla ilgili olarak bizlerin de önerileri olmuştu; hangi kurumların, hangi sendikaların ya da konunun uzmanı kimlerin gelmesi konusunda. Gelen kurumlarımız mutlaka ki çok değerli bilgiler aktaracaktır, onları dinlemeye ihtiyaç var; asla kendilerine yönelik “Niye geldiler?” gibi ya da benzer bir şeklide bir şey ifade etmiyoruz ancak bu konunun yeterli araştırılabilmesi, detaylı araştırılabilmesi açısından parti gruplarının da vermiş olduğu önerilerin dikkate alınmasını bekliyoruz. Bu talebimizi dile getirmek isterim.

İkincisi, geçen haftaki tutumunuzla ilgili olarak. Tutanakları incelediğimizde dikkat çekmek istediğim bir şey var çünkü buraya kurumlar geliyor ve biz kurumlara sorular soruyoruz ve konunun açığa çıkarılması ve daha da önemlisi bundan sonra yaşanacak olan olaylarda herhangi bir ölümle karşılaşılmaması adına önlemler almak için uğraşıyoruz. Şimdi, geçen hafta Türkiye Taşkömürü Kurumundan yapılan sunumlarda şöyle bir talihsizlik vardı: Bir kere Plan ve Bütçe Komisyonunda Enerji Bakanlığının bütçesi vardı, biz hem Enerji Bakanlığıyla ilgili komisyonda üyeyiz hem de buranın üyesiyiz, dolayısıyla bunu yeteri kadar takip edemedik ve sorduğumuz soruların cevabı geldi mi, gelmedi mi bunu öğrenemedik. Fakat Vekilimiz Serpil Kemalbay’ın sorusu üzerine “Bütün sorular cevaplandı.” demişsiniz, tutanağa geçirilmiş ancak biz baktığımızda bütün soruların cevaplanmadığını da gördük. Bunu ifade etmek isterim.

Diğer taraftan, Türkiye Taşkömürü Kurumuyla burada yaşanan kimi tartışmalar üzerine siz burada Kurumu koruyup kollayan bir yerde durulması gerektiğini söylediniz ve tutanağı incelediğimizde sözleriniz şu şekilde tutanağa yansımış: “Siz çatır çatır TTK’nin hakkını savunacaksınız burada.” Bunu Kuruma diyorsunuz. “İnandığınız bir şey varsa savunacaksınız.” “Tamam, çok güzel, siz Kurumunuz adına buradan sunum yaparken bunu söyleyeceksiniz; güzel bir şey bu.” Yani burada hiçbir milletvekili “Türkiye Taşkömürü Kurumu kapatılsın.” demedi, burada hiç kimse Türkiye Taşkömürü Kurumunun yapısal durumuna ilişkin bir eleştiri getirmedi. Getirilen eleştiriler, bu işleyiş sisteminde Türkiye Taşkömürü Kurumunun yönetim kadrolarında yer alan insanların bu yaşanılan faciada bir hatası var mı, bunu açığa çıkarmak üzerine kurulu bir tartışma yürütüldü. Dolayısıyla, Kurumu savunmak ne demek? Yani belki şöyle bir sözle ifade edebilirim bunu: “Benim hırsızım” “benim katilim” anlayışı gibi bir sonuç çıkar ortaya yani bir kurumun içerisinde hata yapan birileri varsa biz bunun açığa çıkarılması konusunda da en başta o kurumun sorumlu olması gerektiğini söylüyoruz. Yani bir kurum kendisini temize çıkarmak istiyorsa kendi içerisindeki hata yapanları temizlemesi gerekir; yanlış yapanları, görev yapanları, görevini eksik yapanları açığa çıkarması gerekir ve bunlardan kurtulması gerekir. Dolayısıyla, kurumların böyle kendisini savunması anlayışını ve bu konudaki sizin övgü dolu sözlerinizi doğru bulmadığımızı ve bundan sonraki kurumlarla ilgili görüşmelerde de bu tutumda bulunmamanızı rica ediyoruz. Çünkü örneğin bugün gelen sendikalarla ilgili de eleştirilerimiz olacak ama bu sendikanın kendisinin ortadan kaldırılması üzerine filan değil, sendika yöneticilerinin örneğin Amasra maden kazası -veya faciası- sonrasında yapmış oldukları kimi açıklamalarla ilgili eleştirilerimiz olacak. Bu eleştiriler, o kurumun kendisinin bir bütün olarak yapısal durumuyla ilgili değil, orada bir anlayışla ya da bu açıklamaları yapan insanlarla ilgili olacaktır. Kaldı ki kurumun kendisiyle ilgili de eleştiriler yapabiliriz. Burada sizin bu yaklaşımınızdan ve bu tutumunuzdan vazgeçmenizi talep ediyoruz. Bunu dile getirmek istedim.

Teşekkür ederim.


23.11.2022 tarihli (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL 

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ben, kısa bir iki şey soracağım. Sanırım bu AmasraT.İ.M’de sizin sendikanız yetkili ama sizin dışınızda başka yetkili hangi sendikalar var? Bunu biliyorsanız, onu da öğrenmek isteriz.

Bir de Çalışma Bakanlığının sunum esnasında şöyle bir bilgiye sahip olduk: Yani Amasra maden sahasında çeşitli gerekçelerle durdurma kararı alınmış ama sonrasında idare mahkemesine başvurulup bu durdurma kararı ortadan kaldırılmış ve maden çalışmaya devam etmiş, bu durdurma kararı işçilerin lehinde bir karar şeklinde alınıyor. Çalışma Bakanlığı, bu konuda, “Biz gereği yaptık gereğini yaptık, durdurma kararı aldırdık, durdurduk ama kararı yargıdan döndü.” dedi. Şimdi, siz bu dava sonrası ne yaptınız? Yani yeriniz Çalışma Bakanlığının yanı mıydı, yoksa idare mahkemesinden yana mı tavır koydunuz? Tavır koyduysanız da ne tür bir tavır koydunuz? Yani sadece “Evet ya, bu doğrudur.” ya da “Yanlıştır.” mı dediniz? Yani üretimden gelen iş gücünüzü kullanarak o gücünüzü kullanarak herhangi bir tepkisellik gösterdiniz mi, herhangi bir protesto ve benzeri işlemimiz oldu mu? Bunu sormak isterim.

Sendikanız son on yılda kaç madende uyarı, basın açıklaması, kitlesel protesto, iş bırakma ve benzeri eylemler yaptı? Çünkü işçilerin, emekçilerin hakkının sömürüldüğü, diğer taraftan da bu tür faciaların yaşandığı çok ciddi bir süreci yaşıyoruz ve sizin sendikanız da birçok yerde bu anlamıyla örgütlü olduğunu anlıyorum konuşmalarınızdan. Siz, konuşmanızda Amasra maden faciası da dahil olmak üzere bütün bu yaşanılanların önlenebilir olduğunu söylediniz, bunlar önlenebilirse bunu nasıl kaza olarak tarif ediyorsunuz, tanımlıyorsunuz? Çünkü bir taraftan da kaza tanımını ve tarifini yaptınız yani “kaza” denilen şeyin tanımına hiç baktınız mı? Yani önlenebilir bir şeye, öngörülebilir bir şeye “kaza” deniliyor mu literatürde? Ben görmedim, siz nerede gördünüz bunu? Gördüyseniz bizi de bir aydınlatır mısınız bu konuda? Ben sendikacı değilim konuyu da, çok iyi teknik anlamında sendikal meseleleri de iyi bilmiyorum ama sürekli bir “sarı sendika” söylemi var ortalıkta. Bu “sarı sendika” ne demek yani ne anlama geliyor “sarı sendika”? Bir sendikacı olarak sizden öğrenmek isterim ve ayrıca sizin sendikanız bu “sarı sendika” tanımına giriyor mu? Bunu da bilmek isterim.

Teşekkür ederim.


23.11.2022 tarihli (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

 ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi, burada 42 kişi yaşamını yitirdi ama sunumları dinlediğimiz zaman herkes kendisini çok masum ilan ediyor. Hani bunu sizin şahsınızla ilgili ya da Kurumunuzla ilgili söylemiyorum. Bundan önceki sunumları da dinledik, Barutçu’yu suçladılar yani bundan bilginiz olsun yani. Yani orada yaşamını yitirenler bu kazanın sorumlusu olarak ima edildi burada. Yani sizden önceki, geçmiş, geçtiğimiz haftalarda ki sunumlarda falan “havalandırma” diyenler oldu, “havalandırma” diyenlere Kurum “Yok, asla, katiyen böyle bir şey değil.” falan dedi. Yani neredeyse yaşamını yitirenlerin bu işin sorumlusu olduğu bir noktaya evrildi yani Komisyondaki görüşmeler; bilginiz olsun diye söylüyorum bunu Sayın Sendika Başkan Yardımcısı. Biz, burada yani bir daha bunların olmaması için bu çalışma yürütüyoruz. Dolayısıyla çok canımızı yakan sorular soracağız, yani canınızı yakan sözler de söyleyeceğiz ki hakikaten orada emeği için mücadele eden, ailesi, çoluk çocuğu için mücadele eden insanların canı bir daha yanmasın diye. Şu bir gerçek, herkes bunu kabul ediyor, siz de söylediniz yani sonuçta bütün bu yaşananların hepsi önlenebilir durumda dolayısıyla bu bir kaza değil arkadaşlar; bunun altını defaatle çiziyoruz yani böyle bir kaza mağaza falan tabirini de kabul etmiyoruz. Önlenebilir ise dünyada bunun örnekleri, önlenebilirliği üzerinde örnekleri de var ise bu bir katliamdır, cinayettir, faciadır ve bunun sorumlusunun bulunması gerekiyor. Bunun sorumlusunun bulunması gerekiyor ki bir daha bunlar olmasın.

Şimdi, eğitimden bahsediyorsunuz yani bütün gelen kurumların hepsi çok iyi eğitim verdiklerini, her türlü prosedürü uyguladıklarını falan söylediniz. Şimdi siz de dediniz ki: “Ya, zaten eğitim almamışsa orada imzası yoktur.” diye. Bakın, imzayla ilgili ben size bir şey söyleyeyim, biz bu toplantıya girdik değil mi? Bize bir imza atıldı Komisyon üyeleri olarak yani biz imzayı atmazsak burada yok yazılıyoruz. Yani bugünkü Meclis faaliyetine katılmamış yazıyoruz, imzayı attık, bak sıralar bomboş, görüyorsun değil mi? Yani sonuçta imzayı atıyorsun, çekiyorsun, gidiyorsun, bitti, buradasın yani ama burada değil, yok, arkadaşlarımız şu veya bu sebepten dolayı gitmişler ama burada yoklar. Dolayısıyla mesele imza üzerine yani şöyle bir savunma mekanizması içerisinde olmayalım: Ya burada işte, eğitim almışsa imzası vardır, imzası yoksa eğitim almamıştır. Şimdi, burada işçinin beyanı var. Bakın bu nedir? Cumhuriyet Başsavcılığına verilen ifade tutanaklarını da söylüyor, diyor ki: “Burada çalışanların birçoğu yeni işçi dolayısıyla iş güvenliği kursu verildi ama ya eğitimler teorikte kalıyordu yani pratikte bir işleme tabi değildik.” Şimdi, geçen gün, 12 kasımda İçişleri Bakanlığı Türkiye’de bir afet tatbikatı yaptı depreme karşı. SMS’ler geldi, herkes işte kameraları koydu böyle, kafasını eğdi, bilmem ne ama bu gece bir deprem oldu, bütün arkadaşlar diyor ki: “Ne yapacağımızı şaşırdık.” Yani Ankara’da da hissettik, burada biz, ben depreme uyandım açıkçası yani gece, sese uyandım. Herkes ne yapacağını şaşırdı, acaba ne yapacaktık? Yani mesele öyle ben tatbikat yaptım, ondan sonra SMS gönderdim, bütün telefonlara alarm gönderdim, ya bu şovla olacak iş değil. Bu, o anda bunu sağlayabilmeniz için, bu eğitimlerin belirli sürelerle sürekli yapılması lazım yani bir refleks kazandırılması lazım, davranış kazanması gerekiyor. Bizim şu anda bilinçaltımızda ezberlememiz gerekiyor, şu anda bir deprem olsa ne yapacağız örneğin biz? Bunu bilinçaltında ezberlemek gerekiyor. Yani bu böyle bir SMS attım, hadi telefonlara alarm gönderdim, ondan sonra; bu değil yani bu bir şov yani. Şimdi, burada işçiler diyor ki: “Uygulamalı eğitim olsaydı bunlar olmayabilirdi.” Bu, savcılığa verdikleri ifade yani. “Tecrübesiz ve yeni başlayan işçilere çok daha kapsamlı eğitim verilmeliydi. Yani, belki bunlar olsaydı bu ölümler olmayabilirdi.” diyor yani. Şimdi, siz, diyorsunuz ki: “İmzası yoksa zaten eğitim almamıştır.” Ya, bu işlerin bizim ülkemizde böyle uygulanmadığını hepimiz biliyoruz yani birbirimizi kandırmaya da birbirimizi ikna etmeye de ihtiyaç yok arkadaşlar yani. Mesele bu insanların yaşamını yitirmesini engelleyecek tedbirleri nasıl alacağız, kusur nerede var, bunu engellemeye yönelik davranmamız gerekiyor. O nedenle bu eğitim meselesi konusundaki eksikleri gördük. Şimdi, havalandırma diyoruz ya kesinlikle katiyetle havalandırmada hiçbir sorun yoktur o TTK burada acayip derecede savunuyor. Yani ne çıkacak ben açıkçası merak ediyorum.

Bir de şunu sormak istiyorum size, cevap vermediniz, başka yetkili maden sendikası var mı burada diye.

GENEL MADEN İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI İSA MUTLU – Söyledik, siz kaçırdınız herhâlde.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Peki, Soma’da yetkili miydiniz siz?

GENEL MADEN İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI İSA MUTLU – Değildik.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – “Değildiniz.” Peki, bu güzel çünkü Soma’da yetkili bir maden sendikası eğer hâlâ madencilikten, sendikacılıktan bahsediyorsa vallahi hiç boşuna uğraşmasın yani kendini feshetsin, çeksin, gitsin. Yani bu Soma’da yaşanan daha sonra eğer hâlâ konuşuyorsa, anlaşılan var demek ki burada, konuşacaklar onlar da görüşeceğiz onlarla. Şimdi, Soma’da yaşanılanların takibatı yapılmamışsa, orada sorumlular cezalandırılmamışsa ve hâlâ burada sendikacı olarak oturuyorlarsa pes doğrusu, başka bir şey söylemiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bahsetmiş olduğunuz demokratik kitle örgütlerinin, meslek örgütlerinin yaptırım gücü, hani bir kanun gücü yok ama Anayasa’dan, Avrupa insan hakları sözleşmelerinden, uluslararası sözleşmelerden aldığı haklar vardır. Bu haklar da demokratik haklarını kullanmadır. Şimdi, ben size soruyorum, diyorum ki: Yani sendikanın hangi tür eylem, etkinlik, şunlardan bahsetti. Siz, 93’lerdeki yürüyüşten bahsediyorsunuz. Ya, vallahi AKP kurulurken de yasaklara, yolsuzluklara, bilmem şunlara, bunlara bütün karşıyız diyerek kuruldu, halktan da bu şekliyle oy aldı ve geldiğimizde en büyük yasakçı iktidar oldu şu anda. Yani dolayısıyla 90’lardaki yapılan eylemler sizi kurtarmaz. O 90’larda olmuş, yapanlar doğru yapmış, iyi de yapmışlar, mutlaka ki Türkiye demokrasisine ve işçi mücadelesine katkıları olmuştur; buradan onlara sığınmak şey değil dolayısıyla bunlara bakmak gerekiyor. Hani ben bilmiyorum dedim, yani ben sendikacı değilim, bilmiyorum, siz, sarı sendika mısınız, kırmızı sendika mısınız, yeşil sendikası mısınız, hangisisiniz, hangi renge aitsiniz bilemem ama netice itibarıyla hanginiz, neredeyseniz fark etmez, sonuçta orada çalışan insanlar, -sizin bahsettiğiniz gibi- sizin arkadaşlarınız, birlikte mücadele ettiğiniz, birlikte yemek yediğiniz, çay içtiğiniz, yoldaşlık ettiğiniz arkadaşlarınız ve bu insanların ölümü ihmal sonucudur arkadaşlar; bunun altını çizelim ve dolayısıyla bu iş kaza, kader, fıtrat; ondan sonra vatan, millet, Sakarya, bilmem ne meselesiyle kapatılacak, örtbas edilecek bir mesele değildir. Soma’yı örtbas ettiler, bunun örtbas edilmesine de müsaade edersek bunun devamı gelecektir ve bu konuda en çok karşı çıkması gereken sizlersiniz; bunu tekrar hatırlatıyor, teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, Bartın Amasra’da 42 madencinin yaşamını yitirdiği grizu patlamasına ilişkin kurulan Meclis Araştırma Komisyonu 7’inci toplantısında konuştu. Sendikalar temsilcilerinin sonum yaptığı toplantıda Kenanoğlu, alınması gereken tedbirlere ve sendikaların sorumluluklarına ilişkin eleştirilerini ifade etti.

Konuşma videosu ve tutanak metni aşağıda yer almaktadır. 


23.11.2022 tarihli (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de bütün heyeti saygıyla selamlıyorum. Ve öncelikle Düzce Gölyaka’da meydana gelen depremden dolayı tüm halkımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz, yaralılara da acil şifalar diliyoruz HDP Grubu olarak. Aydın Özer Vekilimize de başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz yine, HDP Grubu olarak.

Sayın Başkan, bu, tabii, buraya davet edilen kurumlarla ilgili olarak bizlerin de önerileri olmuştu; hangi kurumların, hangi sendikaların ya da konunun uzmanı kimlerin gelmesi konusunda. Gelen kurumlarımız mutlaka ki çok değerli bilgiler aktaracaktır, onları dinlemeye ihtiyaç var; asla kendilerine yönelik “Niye geldiler?” gibi ya da benzer bir şeklide bir şey ifade etmiyoruz ancak bu konunun yeterli araştırılabilmesi, detaylı araştırılabilmesi açısından parti gruplarının da vermiş olduğu önerilerin dikkate alınmasını bekliyoruz. Bu talebimizi dile getirmek isterim.

İkincisi, geçen haftaki tutumunuzla ilgili olarak. Tutanakları incelediğimizde dikkat çekmek istediğim bir şey var çünkü buraya kurumlar geliyor ve biz kurumlara sorular soruyoruz ve konunun açığa çıkarılması ve daha da önemlisi bundan sonra yaşanacak olan olaylarda herhangi bir ölümle karşılaşılmaması adına önlemler almak için uğraşıyoruz. Şimdi, geçen hafta Türkiye Taşkömürü Kurumundan yapılan sunumlarda şöyle bir talihsizlik vardı: Bir kere Plan ve Bütçe Komisyonunda Enerji Bakanlığının bütçesi vardı, biz hem Enerji Bakanlığıyla ilgili komisyonda üyeyiz hem de buranın üyesiyiz, dolayısıyla bunu yeteri kadar takip edemedik ve sorduğumuz soruların cevabı geldi mi, gelmedi mi bunu öğrenemedik. Fakat Vekilimiz Serpil Kemalbay’ın sorusu üzerine “Bütün sorular cevaplandı.” demişsiniz, tutanağa geçirilmiş ancak biz baktığımızda bütün soruların cevaplanmadığını da gördük. Bunu ifade etmek isterim.

Diğer taraftan, Türkiye Taşkömürü Kurumuyla burada yaşanan kimi tartışmalar üzerine siz burada Kurumu koruyup kollayan bir yerde durulması gerektiğini söylediniz ve tutanağı incelediğimizde sözleriniz şu şekilde tutanağa yansımış: “Siz çatır çatır TTK’nin hakkını savunacaksınız burada.” Bunu Kuruma diyorsunuz. “İnandığınız bir şey varsa savunacaksınız.” “Tamam, çok güzel, siz Kurumunuz adına buradan sunum yaparken bunu söyleyeceksiniz; güzel bir şey bu.” Yani burada hiçbir milletvekili “Türkiye Taşkömürü Kurumu kapatılsın.” demedi, burada hiç kimse Türkiye Taşkömürü Kurumunun yapısal durumuna ilişkin bir eleştiri getirmedi. Getirilen eleştiriler, bu işleyiş sisteminde Türkiye Taşkömürü Kurumunun yönetim kadrolarında yer alan insanların bu yaşanılan faciada bir hatası var mı, bunu açığa çıkarmak üzerine kurulu bir tartışma yürütüldü. Dolayısıyla, Kurumu savunmak ne demek? Yani belki şöyle bir sözle ifade edebilirim bunu: “Benim hırsızım” “benim katilim” anlayışı gibi bir sonuç çıkar ortaya yani bir kurumun içerisinde hata yapan birileri varsa biz bunun açığa çıkarılması konusunda da en başta o kurumun sorumlu olması gerektiğini söylüyoruz. Yani bir kurum kendisini temize çıkarmak istiyorsa kendi içerisindeki hata yapanları temizlemesi gerekir; yanlış yapanları, görev yapanları, görevini eksik yapanları açığa çıkarması gerekir ve bunlardan kurtulması gerekir. Dolayısıyla, kurumların böyle kendisini savunması anlayışını ve bu konudaki sizin övgü dolu sözlerinizi doğru bulmadığımızı ve bundan sonraki kurumlarla ilgili görüşmelerde de bu tutumda bulunmamanızı rica ediyoruz. Çünkü örneğin bugün gelen sendikalarla ilgili de eleştirilerimiz olacak ama bu sendikanın kendisinin ortadan kaldırılması üzerine filan değil, sendika yöneticilerinin örneğin Amasra maden kazası -veya faciası- sonrasında yapmış oldukları kimi açıklamalarla ilgili eleştirilerimiz olacak. Bu eleştiriler, o kurumun kendisinin bir bütün olarak yapısal durumuyla ilgili değil, orada bir anlayışla ya da bu açıklamaları yapan insanlarla ilgili olacaktır. Kaldı ki kurumun kendisiyle ilgili de eleştiriler yapabiliriz. Burada sizin bu yaklaşımınızdan ve bu tutumunuzdan vazgeçmenizi talep ediyoruz. Bunu dile getirmek istedim.

Teşekkür ederim.


23.11.2022 tarihli (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL 

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ben, kısa bir iki şey soracağım. Sanırım bu AmasraT.İ.M’de sizin sendikanız yetkili ama sizin dışınızda başka yetkili hangi sendikalar var? Bunu biliyorsanız, onu da öğrenmek isteriz.

Bir de Çalışma Bakanlığının sunum esnasında şöyle bir bilgiye sahip olduk: Yani Amasra maden sahasında çeşitli gerekçelerle durdurma kararı alınmış ama sonrasında idare mahkemesine başvurulup bu durdurma kararı ortadan kaldırılmış ve maden çalışmaya devam etmiş, bu durdurma kararı işçilerin lehinde bir karar şeklinde alınıyor. Çalışma Bakanlığı, bu konuda, “Biz gereği yaptık gereğini yaptık, durdurma kararı aldırdık, durdurduk ama kararı yargıdan döndü.” dedi. Şimdi, siz bu dava sonrası ne yaptınız? Yani yeriniz Çalışma Bakanlığının yanı mıydı, yoksa idare mahkemesinden yana mı tavır koydunuz? Tavır koyduysanız da ne tür bir tavır koydunuz? Yani sadece “Evet ya, bu doğrudur.” ya da “Yanlıştır.” mı dediniz? Yani üretimden gelen iş gücünüzü kullanarak o gücünüzü kullanarak herhangi bir tepkisellik gösterdiniz mi, herhangi bir protesto ve benzeri işlemimiz oldu mu? Bunu sormak isterim.

Sendikanız son on yılda kaç madende uyarı, basın açıklaması, kitlesel protesto, iş bırakma ve benzeri eylemler yaptı? Çünkü işçilerin, emekçilerin hakkının sömürüldüğü, diğer taraftan da bu tür faciaların yaşandığı çok ciddi bir süreci yaşıyoruz ve sizin sendikanız da birçok yerde bu anlamıyla örgütlü olduğunu anlıyorum konuşmalarınızdan. Siz, konuşmanızda Amasra maden faciası da dahil olmak üzere bütün bu yaşanılanların önlenebilir olduğunu söylediniz, bunlar önlenebilirse bunu nasıl kaza olarak tarif ediyorsunuz, tanımlıyorsunuz? Çünkü bir taraftan da kaza tanımını ve tarifini yaptınız yani “kaza” denilen şeyin tanımına hiç baktınız mı? Yani önlenebilir bir şeye, öngörülebilir bir şeye “kaza” deniliyor mu literatürde? Ben görmedim, siz nerede gördünüz bunu? Gördüyseniz bizi de bir aydınlatır mısınız bu konuda? Ben sendikacı değilim konuyu da, çok iyi teknik anlamında sendikal meseleleri de iyi bilmiyorum ama sürekli bir “sarı sendika” söylemi var ortalıkta. Bu “sarı sendika” ne demek yani ne anlama geliyor “sarı sendika”? Bir sendikacı olarak sizden öğrenmek isterim ve ayrıca sizin sendikanız bu “sarı sendika” tanımına giriyor mu? Bunu da bilmek isterim.

Teşekkür ederim.


23.11.2022 tarihli (10 / 6598, 6599, 6600, 6601, 6602, 6603, 6604, 6605) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

 ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi, burada 42 kişi yaşamını yitirdi ama sunumları dinlediğimiz zaman herkes kendisini çok masum ilan ediyor. Hani bunu sizin şahsınızla ilgili ya da Kurumunuzla ilgili söylemiyorum. Bundan önceki sunumları da dinledik, Barutçu’yu suçladılar yani bundan bilginiz olsun yani. Yani orada yaşamını yitirenler bu kazanın sorumlusu olarak ima edildi burada. Yani sizden önceki, geçmiş, geçtiğimiz haftalarda ki sunumlarda falan “havalandırma” diyenler oldu, “havalandırma” diyenlere Kurum “Yok, asla, katiyen böyle bir şey değil.” falan dedi. Yani neredeyse yaşamını yitirenlerin bu işin sorumlusu olduğu bir noktaya evrildi yani Komisyondaki görüşmeler; bilginiz olsun diye söylüyorum bunu Sayın Sendika Başkan Yardımcısı. Biz, burada yani bir daha bunların olmaması için bu çalışma yürütüyoruz. Dolayısıyla çok canımızı yakan sorular soracağız, yani canınızı yakan sözler de söyleyeceğiz ki hakikaten orada emeği için mücadele eden, ailesi, çoluk çocuğu için mücadele eden insanların canı bir daha yanmasın diye. Şu bir gerçek, herkes bunu kabul ediyor, siz de söylediniz yani sonuçta bütün bu yaşananların hepsi önlenebilir durumda dolayısıyla bu bir kaza değil arkadaşlar; bunun altını defaatle çiziyoruz yani böyle bir kaza mağaza falan tabirini de kabul etmiyoruz. Önlenebilir ise dünyada bunun örnekleri, önlenebilirliği üzerinde örnekleri de var ise bu bir katliamdır, cinayettir, faciadır ve bunun sorumlusunun bulunması gerekiyor. Bunun sorumlusunun bulunması gerekiyor ki bir daha bunlar olmasın.

Şimdi, eğitimden bahsediyorsunuz yani bütün gelen kurumların hepsi çok iyi eğitim verdiklerini, her türlü prosedürü uyguladıklarını falan söylediniz. Şimdi siz de dediniz ki: “Ya, zaten eğitim almamışsa orada imzası yoktur.” diye. Bakın, imzayla ilgili ben size bir şey söyleyeyim, biz bu toplantıya girdik değil mi? Bize bir imza atıldı Komisyon üyeleri olarak yani biz imzayı atmazsak burada yok yazılıyoruz. Yani bugünkü Meclis faaliyetine katılmamış yazıyoruz, imzayı attık, bak sıralar bomboş, görüyorsun değil mi? Yani sonuçta imzayı atıyorsun, çekiyorsun, gidiyorsun, bitti, buradasın yani ama burada değil, yok, arkadaşlarımız şu veya bu sebepten dolayı gitmişler ama burada yoklar. Dolayısıyla mesele imza üzerine yani şöyle bir savunma mekanizması içerisinde olmayalım: Ya burada işte, eğitim almışsa imzası vardır, imzası yoksa eğitim almamıştır. Şimdi, burada işçinin beyanı var. Bakın bu nedir? Cumhuriyet Başsavcılığına verilen ifade tutanaklarını da söylüyor, diyor ki: “Burada çalışanların birçoğu yeni işçi dolayısıyla iş güvenliği kursu verildi ama ya eğitimler teorikte kalıyordu yani pratikte bir işleme tabi değildik.” Şimdi, geçen gün, 12 kasımda İçişleri Bakanlığı Türkiye’de bir afet tatbikatı yaptı depreme karşı. SMS’ler geldi, herkes işte kameraları koydu böyle, kafasını eğdi, bilmem ne ama bu gece bir deprem oldu, bütün arkadaşlar diyor ki: “Ne yapacağımızı şaşırdık.” Yani Ankara’da da hissettik, burada biz, ben depreme uyandım açıkçası yani gece, sese uyandım. Herkes ne yapacağını şaşırdı, acaba ne yapacaktık? Yani mesele öyle ben tatbikat yaptım, ondan sonra SMS gönderdim, bütün telefonlara alarm gönderdim, ya bu şovla olacak iş değil. Bu, o anda bunu sağlayabilmeniz için, bu eğitimlerin belirli sürelerle sürekli yapılması lazım yani bir refleks kazandırılması lazım, davranış kazanması gerekiyor. Bizim şu anda bilinçaltımızda ezberlememiz gerekiyor, şu anda bir deprem olsa ne yapacağız örneğin biz? Bunu bilinçaltında ezberlemek gerekiyor. Yani bu böyle bir SMS attım, hadi telefonlara alarm gönderdim, ondan sonra; bu değil yani bu bir şov yani. Şimdi, burada işçiler diyor ki: “Uygulamalı eğitim olsaydı bunlar olmayabilirdi.” Bu, savcılığa verdikleri ifade yani. “Tecrübesiz ve yeni başlayan işçilere çok daha kapsamlı eğitim verilmeliydi. Yani, belki bunlar olsaydı bu ölümler olmayabilirdi.” diyor yani. Şimdi, siz, diyorsunuz ki: “İmzası yoksa zaten eğitim almamıştır.” Ya, bu işlerin bizim ülkemizde böyle uygulanmadığını hepimiz biliyoruz yani birbirimizi kandırmaya da birbirimizi ikna etmeye de ihtiyaç yok arkadaşlar yani. Mesele bu insanların yaşamını yitirmesini engelleyecek tedbirleri nasıl alacağız, kusur nerede var, bunu engellemeye yönelik davranmamız gerekiyor. O nedenle bu eğitim meselesi konusundaki eksikleri gördük. Şimdi, havalandırma diyoruz ya kesinlikle katiyetle havalandırmada hiçbir sorun yoktur o TTK burada acayip derecede savunuyor. Yani ne çıkacak ben açıkçası merak ediyorum.

Bir de şunu sormak istiyorum size, cevap vermediniz, başka yetkili maden sendikası var mı burada diye.

GENEL MADEN İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI İSA MUTLU – Söyledik, siz kaçırdınız herhâlde.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Peki, Soma’da yetkili miydiniz siz?

GENEL MADEN İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI İSA MUTLU – Değildik.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – “Değildiniz.” Peki, bu güzel çünkü Soma’da yetkili bir maden sendikası eğer hâlâ madencilikten, sendikacılıktan bahsediyorsa vallahi hiç boşuna uğraşmasın yani kendini feshetsin, çeksin, gitsin. Yani bu Soma’da yaşanan daha sonra eğer hâlâ konuşuyorsa, anlaşılan var demek ki burada, konuşacaklar onlar da görüşeceğiz onlarla. Şimdi, Soma’da yaşanılanların takibatı yapılmamışsa, orada sorumlular cezalandırılmamışsa ve hâlâ burada sendikacı olarak oturuyorlarsa pes doğrusu, başka bir şey söylemiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bahsetmiş olduğunuz demokratik kitle örgütlerinin, meslek örgütlerinin yaptırım gücü, hani bir kanun gücü yok ama Anayasa’dan, Avrupa insan hakları sözleşmelerinden, uluslararası sözleşmelerden aldığı haklar vardır. Bu haklar da demokratik haklarını kullanmadır. Şimdi, ben size soruyorum, diyorum ki: Yani sendikanın hangi tür eylem, etkinlik, şunlardan bahsetti. Siz, 93’lerdeki yürüyüşten bahsediyorsunuz. Ya, vallahi AKP kurulurken de yasaklara, yolsuzluklara, bilmem şunlara, bunlara bütün karşıyız diyerek kuruldu, halktan da bu şekliyle oy aldı ve geldiğimizde en büyük yasakçı iktidar oldu şu anda. Yani dolayısıyla 90’lardaki yapılan eylemler sizi kurtarmaz. O 90’larda olmuş, yapanlar doğru yapmış, iyi de yapmışlar, mutlaka ki Türkiye demokrasisine ve işçi mücadelesine katkıları olmuştur; buradan onlara sığınmak şey değil dolayısıyla bunlara bakmak gerekiyor. Hani ben bilmiyorum dedim, yani ben sendikacı değilim, bilmiyorum, siz, sarı sendika mısınız, kırmızı sendika mısınız, yeşil sendikası mısınız, hangisisiniz, hangi renge aitsiniz bilemem ama netice itibarıyla hanginiz, neredeyseniz fark etmez, sonuçta orada çalışan insanlar, -sizin bahsettiğiniz gibi- sizin arkadaşlarınız, birlikte mücadele ettiğiniz, birlikte yemek yediğiniz, çay içtiğiniz, yoldaşlık ettiğiniz arkadaşlarınız ve bu insanların ölümü ihmal sonucudur arkadaşlar; bunun altını çizelim ve dolayısıyla bu iş kaza, kader, fıtrat; ondan sonra vatan, millet, Sakarya, bilmem ne meselesiyle kapatılacak, örtbas edilecek bir mesele değildir. Soma’yı örtbas ettiler, bunun örtbas edilmesine de müsaade edersek bunun devamı gelecektir ve bu konuda en çok karşı çıkması gereken sizlersiniz; bunu tekrar hatırlatıyor, teşekkür ediyorum.

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu