Manşet

Barış Sürecine İdris’i Bitlisi suikastı ve elini ovuşturanlar

Barış Sürecine İdris’i Bitlisi suikastı ve elini ovuşturanlar

Devleti temsil eden yürütmenin başındaki Cumhur ittifakının “Terörsüz Türkiye” süreci olarak dillendirdiği ve propagandasını bunun üzerinden yaptığı bu süreci, diğer tarafında olup bizzat yöneten Abdullah Öcalan’ın ise “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” olarak adlandırmaktadır

Öcalan bu süreci iki ana aşamada ele almaktadır;

1-    Devletle yürütülen ve PKK’nin kendini feshi, silahların bırakılması ile sonuçlanacak birinci aşama ki bunu “Barış” aşaması olarak tanımlamaktadır.

Örgütün silahsızlanması ve feshiyle Devletinde bu silahsızlanmanın gereği olan kimi düzenlemeler yapmasıyla; örgüt mensuplarının durumu, bundan sonraki yaşamlarına ilişkin belirsizliğin giderilmesi, örgütten kaynaklı çıkartılan kimi antidemokratik yasalarla ilgili düzenlemeler, Abdullah Öcalan’ın yaşam koşullarındaki düzenlemelerle birlikte birinci aşama tamamlanacaktır.

2-    Öcalan, Devletle yürütülecek birinci aşamanın tamamlanması ile geçilecek ikinci aşamayı ise “Demokratik Toplum” inşası ile birlikte “Demokratik Cumhuriyet” in oluşturulması süreci olarak tanımlamaktadır.

Bu süreç Devletle değil silahların susması ve iktidarın elindeki demokrasinin kılıcı olarak duran “Terör Bahanesi Silahı” nın iktidarın elinden alınmasıyla birlikte önü açılacak “Demokrasiden yana olan tüm yapılarla” birlikte yürütülecektir.

Yani Demokratik Cumhuriyet demokrasiden yana olan Demokratik toplumla oluşturulacak ve başta Kürt sorunu olmak üzere antidemokratik uygulamalardan ve tekçi yönetim anlayışından kaynaklı yaşanan Alevi sorunu gibi tüm ezilen halkların ve inançların, emekçilerin, kadınların gençlerin sorunları çözümü hedeflenmektedir.

Yani silahların bırakılması ve örgütün feshiyle birlikte ne Kürt sorunu bitecek ne de Türkiye Demokratikleşecektir.

Öncelikle bu sürecin bu aşamalardan oluştuğunun bilinmesi gerekir. Görüleceği üzere işin Devletle olan kısmı örgütün silahları bırakması ve bunun gereği olan kimi yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinden ibarettir.

Bu aşama Devletin – İktidarın işine gelmekte ve AKP – MHP iktidarı “40 yıllık terörü bitirdik” diyerek bunun ekmeğini yemeye çalışacaktır. Öcalan ise Kürt kimliğinin kabulüyle birlikte geriye kalan Kürtlerin haklarının kazanımının demokratik siyaset alanıyla daha kolay ulaşılacağını öngörmektedir.

Bu nedenle İktidar ’da – Öcalan ve örgütlüde bu karşılıklı mutabık olmanın gereğini yerine getirmektedirler. Umarız ki sorunsuz sıkıntısız herhangi bir yol kazasına uğramadan bu süreç tamamlanır.

Tüm bu anlattıklarım “barış” aşamasıyla ilgili işin bu kısmının, bir pazarlık meselesi, bir al-ver meselesi olmadığını anlamamızı kolaylaştırdığını düşünerek bu faslı tamamlayayım.

İkinci aşama ise ne Devletle ne de cumhur ittifakıyla yürütülecektir. İkinci aşama olan “Demokratik Toplum” sürecinin muhatapları; demokrasiden yana olan siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ez cümle demokrasiden yana olacak olan herkestir.

Zaten demokratikleşme bir pazarlıkla ya da al-ver ile oluşturulamayacağı aşikardır. Demokratikleşme demokratik cumhuriyete inanan, onu isteyen, talep eden, bunun için mücadele edenlerle birlikte oluşturulacaktır.

Kısacası yerel yönetimlerin yetkilerini tırpanlayıp yetkileri merkezi iktidara taşıyan, halkın iradesini yok sayıp kayyımların önünü açan, hukuku yerle bir eden, kuvvetler ayrımını ortadan kaldıran, hesap vermeyi şeffaflığı ortadan kaldıran bir anayasa ve yönetim anlayışının olduğu bir cumhuriyet, demokratik olmayacaktır.

Demokratik Cumhuriyet ne Yavuz Selim ile ne de İdris’i Bitlisi ile kurulabilir. Demokratik Cumhuriyet Türk’ten başka millet tanımayan, Türkçe ’den başka dili kabul etmeyen, Sünni İslam anlayışından başka inanç istemeyenlerle de yapılamaz.

Demokratik Cumhuriyet, bu topraklarda yaşanan Ermeni Soykırımı, Koçgiri, Dersim, Zilan, Ağrı, Roboski, Maraş, Çorum, Gazi, Gezi, gibi katliamlarla, çocuklarının kemiklerini arayan Cumartesi Anneleriyle, faili meçhul(!) cinayetlerle yüzleşmeden kurulamaz.

Demokratik Cumhuriyet Siyasal İslamcı yaklaşımlarla kadınların İstanbul sözleşmesini yok sayanlarla, LGBTİ gibi farklı cinsiyet kimliklerine düşmanca yaklaşanlarla, başörtüsü gibi inançsal talepleri kabul etmeyenlerle de yapılamaz.

Demokratik Cumhuriyet insanların inançlarını devletin kontrol edeceği Hanefi Diyaneti ve Alevi Diyaneti gibi Devlet kurumlarını savunarak yapılamaz.

Bunları detaylıca yazmamın sebebi bu sürecin bütün yükünün neredeyse sadece Kürt siyaseti ve Kürtlerle birlikte bileşik mücadele içerisinde olan bizim gibi Alevi ve Sosyalist insanlara ve onun kurumları olan HDK – DEM partiye düşmesidir.

2013- 2015 çözüm sürecinde akil insanlar heyeti vardı ve devletin imkanlarıyla her ili gezerek süreci anlatıyor, sorulara cevap veriyor ve toplumu süreçle ilgili aydınlatıyorlardı.

Şimdi ise bu görevi biz yapıyoruz, üstelikte İktidarın sürece uygun olmayan diline rağmen onlara da cevap vererek sürdürmeye çalışıyoruz. İktidar mensupları bu sürece sahada katkı sunmadığı gibi dilleriyle de sürece zarar vermektedirler.

Bunun son örneği ise Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un İdris’i Bitlisi ve Yavuz Selim ittifakını övüp Şah İsmail’i zalim ilen ettiği konuşma oldu.

Bu konuşmaya DEM Parti ve HDK olarak cevap verip tepkimizi gösterdik ve bu sürecin bir toplumun katliamına sebep olan ittifakla tarif etmenin asla doğru olamayacağını söyleyip bunu da asla kabul etmeyeceğimizi beyan ettik.

Biz bunu söyledik ama bir kesim var ki sanki biz bunu kabul etmişiz ve onaylamışız gibi ellerini ovuşturup saldırmaya başladılar.

Kimisi sosyal medya paylaşımlarıyla kimisi yazdığı yazılarla kimisi TV ve Youtube kanallarındaki konuşmalarıyla süreci bir anda “Yavuz – İdrisi Bitlisi İttifak” süreci olarak tanımlamaya başladılar.

Bazı arkadaşlar ki tanıdığım insanlar “Abdullah Öcalan’ın, İdris-i Bitlisi ile Yavuz Selim ittifakını övdüğünü “Bu ittifakı Erdoğan-Öcalan olarak güncelleyelim” dediğini yazdılar ve bunun üzerinden de DEM Parti içerisindeki Alevilere ve Sosyalistlere laf atarak bu ittifakın bir “Alevi soykırımı”na hazırlık çağrısı olduğunu anlamayacak kadar embesil olduğumuzu söylediler. [1]

Bu kadar yalan ve iftirayla ve de hakaretle konuya yaklaşmasalardı cevap verme ihtiyacı duymayacaktım çünkü bu ilk defa karşılaştığım bir durum değildi.

Şimdi yazılan ve gerçekmiş gibi alıntılanan bu yalan ve iftiraları düzeltmemiz gerekiyor;

1-    Bunu yazan arkadaşlara ki sadece bir kişi değil, Öcalan’ın ne zaman “İdris’i Bitlisi övgüsü ve Yavuz – İdris’i Bitlisi ittifakı vurgusu” yaptığını, “Bu ittifakı Erdoğan-Öcalan olarak güncelleyelim” dediğini kendilerinin Öcalan’ın bu konudaki sözlerini nereden alıp yazılarına konu ettiklerini ve bu kaynaklarını bana göndermelerini rica ettim.

Önce çok emin bir şekilde “her yerde yazıyor” diyenler oldu ama sonrasında sadece 25 Mart 2015 tarihli Odatv de Murtaza Demir’in yazdığı yazıyı gönderebildiler.[2] Murtaza Demir’in yazısında ise bu sözün nerede ne zaman söylendiğine ilişkin bir kaynak belirtilmeden yazılmış olduğunu görüyoruz, yani tamamen kendi kurgusunun bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor.

Murtaza Demir’in de Kürt sorunu konusunda Odatv gibi düşündüğünü söyleyip olayın tümüyle önyargılardan ibaret bir kurgu olduğunu Öcalan’ın böyle bir sözü olmadığını söyleyeyim.

Abdullah Öcalan’ın 2013 Nevrozunda okunan mesajındaki Türk – Kürt kardeşliğini “Bin yıllık İslam kardeşliği” vurgusu üzerine oturtması üzerine Alevi kamuoyundan yoğun tepkiler gelmiş ki ben de o tarihte bunu açıkça eleştirdim, sonrasında Öcalan ikinci bir açıklama göndererek bu kardeşliğin “Malazgirt” vurgusu üzerinden olduğunu ifade edip Alevilere yönelik özel söylemleri oldu. Ancak Öcalan’dan bu lafı duyanlar bunun üzerinde çokça tepinmiş ve Murtaza Demir gibi olmadık kurgular yapmışlardı. Şimdi bu kurgular gerçekmiş gibi alıntılanıp yeni kurgulara kaynak olmaktadır.

Yani Öcalan’ın İdris’i Bitlisi – Yavuz ittifakına yönelik ne bir övgüsü var ne de bunu güncelleme konusunda bir sözü var. Bunlar önyargılarla oluşturulmuş ezberlerin ürünü olarak karşımıza çıkan yalanlardan ibarettir.

2-    İdris’i Bitlis’inin Şafi bir din adamı olmadığı Şii bir bürokrat olduğunu tarihçiler belgeleriyle ortaya koydular. İdris’i Bitlis’inin önce Şah İsmail’e gittiğini ve kendisine övgü dolu yazıları, bağlılık ilanları açık kaynaklarda yayınlanmaktadır. [3]
Şah İsmail’in İdris’i Bitlisi ve diğer Kürt beylerinin özerklik talebini kabul etmemesi üzerine Yavuz’a gittikleri ve Yavuz Selim’in bunu kabul etmesi üzerine o ittifakın gerçekleştiği de tarihçiler tarafından ortaya konmuştur.

Yani İdarisi Bitlisi – Yavuz ittifakı inançsal değil çıkar ittifakıdır ve İdris’i Bitlisi Şafi değil Şii’dir ve sahibin talimatlarını uygulayan bir Devlet memurudur.

Ne Yavuz’un ne de İdris’i Bitlis’inin yaptıklarını onaylamadığımız gibi Alevi toplumunun çoluk çocuk, kadın- yaşlı demeden katliamdan geçirilmesini sadece lanetleriz ve bu tür katliamcı ittifakları yüzletilmesi gereken ibretlik kötü ittifaklar olarak konuşuruz.

3-    Numan Kurtulmuş ya da başka bir AKP’linin, MHP’linin İdris’i Bitlisi – Yavuz ittifakı vurgusunun sorumlusu Kürt siyaseti olamaz. Kürt siyasetinin pratiğinde böyle bir yaklaşım söz konusu değildir. Kürt hareketi yıllardır sol – sosyalist, Alevi muhalif yapılarla ortaklaşmış ve sürekli birlikte hareket etmenin yollarını oluşturmuştur.

Kürt hareketi seküler bir harekettir. Ortadoğu’da IŞİD’in hedefi olması Kobani’ye saldırılmasının en önemli sebebi Kürt hareketinin seküler yapısıdır. Kürt hareketinin seküler yapısını ve sosyalizm vurgusunu görmek için bu süreçte yayınlanan iki önemli metne bakmak yeterlidir ki bunlar Öcalan’ın 27 Şubat “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile PKK’nin 12. Kongre kararları bildirisidir.

Bu süreç HüdaPar ve AKP arasında yürütülüyor olsa idi buna İdris’i bitlisi – Yavuz ittifakı denilebilirdi ama karşınızda pratiği bilinen geçmişindeki tutumu bilinen bir hareket vardır.

Kürt hareketinin ve sürecin yürütücüsü Abdullah Öcalan’ın tüm metinlerinde sosyalizm vurgusu yapmasını dahası Kürt sorunun ve diğer tüm ezilen halkların sorunun ancak ve ancak Demokratik Cumhuriyetle ortadan kalkabileceğini söylemesine rağmen bu hareketi İdris’i Bitlisi ile eş tutmak Kürt karşıtlığının gözleri kör kulakları sağır etmesinden başka bir izahı olamaz.

Yakın tarihimizdeki siyasi iş birliklerine, ittifaklarına baktığımız zaman HDP – DEM Partinin çözüm süreci masadayken yani bu önyargılara dayalı yalanlar yazılırken HDP, 2015 seçimlerinde AKP’yi tek başına iktidar olmaktan etmiş ve muhalefetle birlikte hareket etmiştir. Sonrasında yapılan tüm seçimlerde HDP tek adam rejimine karşı muhalefetin birlikteliği için mücadele etmiş ve desteklemiştir. Kılıçdaroğlu’na en çok oyu HDP seçmeni vermiştir.

Bu kadar açık ve aleni bir yaklaşım varken ve HDP siyasetçileri bu tutumlarının bedelini öderken bunu görmezden gelip bu hareketi İdris’i Bitlisi ile eşitlemek Kürt siyasi hareketine olan karşıtlıktan başka bir şey olamaz.

Alevilerin hayrını düşünenler sorunun Demokratik Cumhuriyetten geçtiğini bilmelidir. Bu süreçte ötekileştiren dil kullananları eleştireceğiz, karşı çıkacağız, protesto edeceğiz. Çünkü biz bu Cumhuriyeti onlarla değil demokrasiden yana olanlarla ortak vatanda bir arada eşit ve adil yaşamı savunanlarla birlikte Demokratikleştireceğiz.

Gerçeğe hüü!

Ali Kenanoğlu
26 Mayıs 2025

[1] https://halktv.com.tr/makale/erdogan-ocalan-ittifaki-941418
[2] Murtaza Demir yazısı:  https://www.odatv.com/yazarlar/murtaza-demir/ocalanin-idris-i-bitlis-i-mesaji-ne-anlama-geliyor-73251
[3] Yalçın Çakmak yazısı:  https://birikimdergisi.com/guncel/11382/katliam-hiyanet-mubalaga-kahramanlik-idris-i-bidlisi-tartismalari-ve-huda-par

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu