Hubyar Tekkesinin iki defa yıkılması
Hubyar Tekkesinin iki defa yıkılması
Hubyar Sultan’ın 1554 tarihlerinde kurduğu zaviye daha sonraları Tekke’ye dönüşmüş ve Hubyar Ocağının merkezi olarak Alevi inancına hizmet vermeye başlamıştır.
Hubyar Tekkesi bir taraftan Ocak Merkezi özelliğini yerine getirirken diğer taraftan da Tekkelerin özelliği olan Ocağa, İnanca bağlı Dervişler yetiştirmiştir. Talipleri ve diğer Ocaklardan gelen Pirleri ağırlamış, Alevisi ve Sünnisi ile bölgenin önemli bir inanç merkezi olmuştur.
Hubyar Tekkesinin 1562 tarihinde Osmanlı Devleti tarafından da resmi olarak kabulü ve Hubyar Sultan adına bir vakıf kurulması bu inanç merkezinin farklı bir kurumsallığa kavuşmasına yol açmıştır.
Hubyar Sultan tekkesi bu kurumsal yapısıyla 1826 yılına kadar gelmiş ve kurulan Vakıf ve bu vakfın vakıfnamesine göre yönetilmiştir. Hubyar Evlatları bu Vakfın mütevellileri olarak kendi aralarında postnişin belirlemişleridr. Belirlenen bu postnişine Vakfın sorumlusu olarakta Osmanlı tarafından belge ile görev tevdi edilmiştir.
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Alevi politikaları, her dönemde Hubyar Tekkesi ile Merkezi otorite arasındaki ilişkilerin de belirlenmesine yol açmıştır.
Nitekim 1826 yılında II. Mahmut’un tahta çıkması ve akabinde Alevi – Bektaşi toplumuna savaş açması sonrasında, Alevi ve Bektaşi Tekkelerine yönelim, yıkım, sürgün ve katliamlar Hubyar Tekkesine de uygulanmıştır. Nitekim Hubyar Köylüleri bunu anlatmaktadırlar.
Hubyar Köyüne yakın Sünni köylerden toplanan insanlarla Osmanlı Devletinin yetkililerinin Hubyar Tekkesini yıktığını, taşlarını alıp götürüklerini, Ohturum denilen köy civarına Tekkenin taşlarıyla bir Cami yaptıklarını ve bu Caminin de daha sonra bir depremde yıkıldığı rivayet edilmektedir.
İsmail Özmen ve Yunus Koçak’ın yayınladıkları “Hamdullah Çelebi’nin savunması’ isimli kitabın 245. Sayfasında, Mülga olan – Yıkılan Dergahlar listesi verilmiştir. Bu listede “Hubyar Sultan Tekkesi / Doğanşar İlçesi (Mensupları uzaklaştırılmış) “ denilmektedir. [1]
İsmail Özmen ve Yunus Koçak’ın yayınladıkları kitabın kaynağına yönelik Alevi akedemi dünyasında tartışmalar olsa da konunun Hubyar Köyündeki söylencelerle örtüşmesi dolayısıyla bizim için dikkate değerdir.
Hubyar Sultan Tekkesi 1836 da yıkıma uğraması sonrasında Hubyar Köyü tarumar edilmiş ve Hubyar Köyünden çok sayıda göçler yaşanmıştır. Köyde kalanlar da bugün “Gavur Çukuru ve Orta Yayla” denilen bölgelerde saklanarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Halen dahi bu bölgelerde yapılan ev kalıntıları (taş yapı – sayvan) bulunmaktadır.
Sonraki yıllarda Devletin Alevi politikalarındaki değişim Hubyar Sultan Tekkesinde de uygulanmış, Tekke yeniden inşaa ve tamir edilerek hizmete açılmıştır. Sonrasında Temel oğlu Hıdır’ın Şeyhlik Beratı almasıyla Osmanlı – Hubyar Tekkesi ilişkilerinde iyileşme yaşanmıştır.
Bu iyileşmenin getirdiği sonuçları ve Hubyar Ocağında yaşanan asimilasyon ile Hubyar Ocağının bölünüp Anşa Bacılıların ortaya çıkışını “Hubyar Ocağının ikiye ayrılması ve Anşa Bacı Ocağının doğuşu” [2] isimli yazımda detaylıca anlatmıştım.
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla yok sayıldıkları ümmet toplumundan yurttaşlığa geçiş, Aleviler açısından coşkuyla ve sevinçle karşılanmıştır. Osmanlı’yı yıkan Mustafa Kemal, Pir Sultan Abdal’ın Osmanlı için söylediği “güvendiğin padişahın o da bir gün devrilir” sözünü gerçekleştiren kişi olarak desteklenmiştir.
Fakat bu sevinç uzun sürmemiş 1925 yılında 677 sayılı “TEKKE VE ZAVİYELERLE TÜRBELERİN SEDDİNE VE TÜRBEDARLIKLAR İLE BİR TAKIM UNVANLARIN MEN VE İLGASINA DAİR KANUN “ ile Alevi Bektaşi Tekkeleri yasaklanmıştır.
Yine bu kanunla; “şehlik, dervişlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık gibi Alevi inanç önderlerince kullanılan ünvanlar, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ile eş değer sayılmış ve yasaklanmıştır.
Bu kanun sadece yasaklarla kalmamış sahada bunun sonuçları ağır olmuştur. 1925 yılında Hubyar Sultan Tekkesine kilit vurulmuş ve Devletin kurşun mührüyle kapı mühürlenmiştir. Bu mührü açmanın ağır cezaları bulunmaktadır.
Bunun üzerine Hubyar Ocağı mensupları tekkeye küçük bir pencereden girerek ve zemine merdiven uzatarak ziyaretlerini gerçekleştirebilmişlerdir. Bu durum uzun sürmemiş ve küçük bir delikten girilerek Hubyar Sultan’ın ziyaret edilmesine tahammül edilemeyenler Hubyar Sultan Tekkesini yıkıma uğratmışlardır.
Bu dönemde sadece Hubyar Sultan Tekkesinin üst kubbesinin yıkıldığı ve torunları olan Hüseyin Abdal ve Hasan Abdal’ın türbesine dokunulmadığı çeşitli rivayetlerle anlatılmaktadır. Kimi görgü tanıkları Hubyar Tekkesinin yıkıma uğratıldıktan sonra Hasan Abdal – Hüseyin Abdal Türbesini yıkmaya yönelince bir fırtına koptuğunu ve yıkmaya gelenlerin kazmayı küreği bırakıp kaçtıkları anlatılmaktadır. ( Zülfikar Yıldırım bizzat bu anlatımı Seydigilin Mehmet’in eşi Fadime Sarıyar’dan dinlediğini söylemektedir.)
Osmanlının 1836’da yaptığını, Cumhuriyet yönetimi 1925 ve sonrasında tekraren Alevi toplumuna yaşatmıştır. Alevi toplumunun kimi bireyleri bu durumu savunmak için kendilerince çeşitli açıklamalar getirseler de yaşanan gerçek bundan ibarettir.
O dönemde Sünni tarikatlar ve Tekkeler yasaklansa da yasaklanan Tekke ve Tarikatlar içerisinde bulunan Camiler açık tutulmuş ve o tarikatlar Camilerde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Olan Alevi toplumuna, Alevi Tekkelerine, Alevi inancına olmuştur.
Hubyar Tekkesi içerisinde bulunan Türbeler, 677 sayılı kanuna 1950 yılında eklenen bir ek maddeyle tekrar açılmıştır.[3] Ancak 1925 tarihli 677 sayılı kanunun getirdiği sorun günümüze kadar intikal etmiştir. Zira 677 sayılı kanunla kapatılan Tekkelerin taşınır ve taşınmaz malları son postnişin ve akrabalarının uhdesinde kalmış ve özel mülkiyet tartışmasına yol açmıştır.
Bu sorun Hubyar Tekkesinde bir mülkiyet davasına neden olmuş ve 2016 yılında dava sonuçlanarak Hubyar Tekkesi eski konumuna kavuşmuştur.[5] Şöyle ki; Tekke sadece Türbeden oluşmaz Tekke aynı zamanda misafirhane, aş evi, kurban tığlama yeri, çay ocağı, Pir Evi (Cemevi), ahır, samanlık gibi yapıların bütününden oluşmaktadır.
Söz konusu dava ile Türbeler ve Tekkenin diğer müştemilatlarının birleştirilmesi kararı verilmiş ve Hubyar Sultan tekkesinin kamu niteliği taşıdığı tescil edilerek özel mülkiyet olmadığına hükmedilmiştir.[4]
Tekkenin bundan sonra bir Alevi inanç merkezi olarak sonsuza dek varlığını sürdürecek bir konuma kavuşturulması Hubyar Ocağı mensuplarının önündeki en önemli görevdir.
Aşk ile
Ali Kenanoğlu
31.01.2017
[1] Hamdullah Çelebi’nin savunması / İsmail Özmen – Yunus Koçak Ankara 2007
[2] http://alikenanoglu.net/hubyar-ocaginin-ikiye-ayrilmasi-ve-ansa-baci-ocaginin-dogusu/1471
[3] (Ek: 1/3/1950 – 5566/1 md.; Değişik: 7/2/1990 – 3612/5 md.) Türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Kültür Bakanlığınca umuma açılabilir. Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir.
[4] Tokat Kadastro Mahkemesi 2013/44 esas 2014/29 karar
5 http://alikenanoglu.net/hubyar-tekkesini-ozellestirme-davasi-sonuclandi/1384