KonuşmalarTBMM Faaliyetleri

TRT payını kaldıran ‘torba kanun teklifi’ aslında neye hizmet ediyor?

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, elektrik faturalarından TRT payının kaldırılması adı altında 21 kanunda değişiklik öngören torba kanun teklifine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda konuştu. Usulüne ilişkin yanlışlar ve Anayasa’ya aykırılıklar içeren bir torba kanun teklifiyle karşı karşıya olduklarını belirten Kenanoğlu, konuşmasında iktidarın yine toplumun değil sermayenin ve şirketlerin lehine kanun çıkarmak istediğini ifade etti.

Konuşma tutanak metni ve videosu aşağıda yer almaktadır.


23.11.2021 tarihli SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Herkesi ve tüm hazırunu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Başkan siz gelmeden önce Sayın Başkan Vekilimiz Fahri Bey’le bir espri yaptık, dedik ki: “Ya, nedir bu durum? Gelen gideni aratıyor.” Bu Komisyonun hani usulleri vardı, bir de kendi içerisinde teamülleri de vardı. Sizin geldiğinizden bu tarafa hem o usuller hem de kendi içimizde uyguladığımız bütün teamüller de yerle bir oldu. Bu anlamıyla, siz gelmeden önce, öyle bir aramızda esprili konuşma geçti ama işin hakikat tarafı üzücü yani. Şu anlamıyla: Şimdi, daha öncesinde bu Komisyon uyum hâlinde ve hani teknik bir Komisyon olması açısından da çok fazla siyasi polemiklere ve tartışmalara girmeden, konunun esasıyla ilgili yapılan görüşmeler neticesinde itirazlarımızın dikkate alındığı yani hepsi olmasa bile işte ne bileyim, 30 maddelik yasa içerisinde bazen 2 madde, 3 maddelik itirazlarımızın dikkate alındığı süreçleri yaşardık. Toplantılar için günlerinden önce mutlaka parti sözcüleri aranır “Şu gün uygun musunuz?” diye görüşülürdü. Bütün bunların hepsini geçtik, bunların hiçbirisi uygulanmıyor. Şimdi, geçen hafta salı akşamı bize gönderilen yasa tasarısıyla ilgili bize sadece çarşamba günü süre verilip “Perşembe günü toplantı yapılacak.” deniliyor. Şimdi, bir gün içerisinde biz neyi hazırlayacağız, nasıl hazırlayacağız, neye çalışacağız? Yani üstadın belirttiği gibi, bu kadar çok kanunu, bu kadar çok bakanlığı ilgilendiren, bizim tespit ettiğimize göre, 21 tane ayrı kanunda değişiklik söz konusu. Bütün bunlarla ilgili bir günde bizim çalışma yapmamızı ve burada, bu kanunla ilgili görüşlerimizi paylaşmamızı istiyorsunuz. Sonra, neyse, bu itirazlar üzerine bugüne erteleniyor bu. Şimdi, bütün bunlar kendi iç teamüllerimize de aykırı bir durum. Diğer taraftan da arkada danışmanlarımız aranıyor, deniyor ki: “Bu akşam, kanun görüşüldükten sonra şerhleri verin yani hazırlığınızı yapın.” Yani bu, bütün teamülleri altüst eden bir şey. Bir defa, kanun bugün burada bitecek mi, bilmiyoruz yani bunu siz kararlaştırmışsınız, bitireceksiniz. İki, ya, kanunda değişiklik olacak mı, olmayacak mı; biz bunu bilmiyoruz, tartışacağız. Demek ki siz buna da karar vermişsiniz, hiçbir değişiklik olmayacak; el kaldır, indir, hepsi netleşecek. “Siz şimdiden hazırlığınızı yapın, şerhinizi yazın, biz bunu oylayacağız, zaten geçireceğiz, akşam da bu şerhi getirin, verin.”e geliyor iş yani işin pratiği ve özcesi böyle. Şimdi, bütün bunlar teamüllere, Meclisin saygınlığına, vekillerin saygınlığına, Komisyonun saygınlığına uymayan şeyler. Yani burada bir tartışma yürütülür, olabilir yani tümüyle değişiklik yapılmadan da geçebilir ama bütün bunların hepsi bir tartışma sürecinin sonucunda oluşturulması ve kararlaştırılması gereken şeyler. Çok alelacele bir şey içerisindesiniz bu kanunla ilgili, önceki kanunlarda da aynı şey oldu. Ya, ne oldu yani aceleniz nedir bu kanunu böyle bir anda patır kütür geçirip, hemen bu akşam geçirip çarşamba günü Genel Kurula indirmek istiyorsunuz?

Şimdi, ilginç bir şey var, bu kadar acelenizin sonucunu söyleyeyim ben size: Kooperatifler Kanunu’nu biz iki hafta önce yasalaştırdık ya, Genel Kurulda iki hafta önce görüştük, şimdi burada Kooperatifler Kanunu’yla ilgili yeni madde var. Neymiş? Bir şeyin uygulamasını erteliyorsunuz. İşte, böyle olduğu zaman sonuç bu oluyor. Niye? Tartışılmadan, konuşulmadan, görüşler alınmadan, bunun uygulanabilirliğine bakılmadan, onun raporları çıkmadan, sahadaki durumun ne olup olmayacağı incelenmeden böyle kanun geçirirsek… Ondan sonra kanunu oyluyorsunuz, oy çoğunluğunuz var, geçiriyorsunuz arkasından bir bakıyorsunuz “Allah Allah ya bunu çıkardık ama biz bunu nasıl uygulayacağız şimdi?” Mesele bu oluyor. Ondan sonra “Haydi bir torbaya erteleyelim bunu.” Şimdi, böyle, alelacele işlerin sonucunda iki haftada bir kanun değiştir. Aynı kanunu iki hafta sonra tekrar görüşen bir komisyon hâline dönüşüyoruz.

Burada teknik olarak yapılan itirazlar, Anayasa’ya uygunluk, yasalara uygunluk konusundaki itirazlara da katılarak bunları tekrar ifade etmek istiyorum. Dediğim gibi burada 21 tane kanunda değişiklik öngörülüyor, bu bizim gördüğümüz. Bunların birçoğu bizim Komisyonumuzu da ilgilendirmiyor, Millî Eğitim Komisyonunu ilgilendiren kanunlar var, başka komisyonları ilgilendiren çok sayıda kanunlar var. Bütün bunlardan kaynaklı olarak teklifin usule uygun olmadığını da ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.


23.11.2021 tarihli SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Tekrar teşekkür ediyor, hazırunu saygıyla selamlıyorum arkadaşlar.

Önceki usul tartışmasında ifade etmiş olduğunuz hususla ilgili, sizi teyit eden bir şey açısından söyleyeyim; doğrudur, Grup Başkan Vekilimiz Meral Danış Beştaş’la toplantının bugüne ertelenmesi konusundaki görüşmenizden bilgim var. Biz o bilgiyi karşılıklı görüştük, orada bir sıkıntı yok, illa bizimle görüşeceksiniz diye de bir şey yok. Bir Komisyon üyemizle ya da parti Grup Başkan Vekillerimizle konunun müzakere edilmesi bizim için yeterlidir ancak bizim usule ilişkin itirazlarımız sadece bundan ibaret değildi, diğer hususların devam ettiğini ifade etmek isterim.

Şimdi, burada, bu kanunu görüşürken Hocam Sayın Kaboğlu güzel bir tespitte bulundu “Adı olmayan kanun.” diye. Hakikaten bu torba kanuna bir ad bulamamışsınız, sunan arkadaşlar bulamamışlar. Bazı kanunlarda değişiklik yapılması diye geçmişler çünkü hangi adı verecekler ki? 21 tane kanunda değişiklik içeren konular var, birçok farklı bakanlığı içeren konular var. Hangi adın verileceğini açıkçası bana da “Buna bir ad ver.” diye söyleseniz inanın ben de veremem, o yüzden siz de verememişiniz zaten. Adsız bir torba kanun olarak karşımıza çıktı. İfade etmiş olduğumuz gibi bütün bunlar tamamen bizim Komisyonumuzu ilgilendiren konular da değil, başka komisyonları, başka bakanlıkları da ilgilendiren konular var ve bütün bunlarla ilgili olarak Anayasa’ya aykırılık da söz konusu.

Şimdi, ben özellikle sizden rica etmiştim, aldım, arkadaşlar listeyi verdiler. “Kimler davet edildi?” diye buraya. “STK temsilcileri” dediniz. Çünkü bizim bütün bu kanun yapımlarına yönelik, HDP olarak, parti olarak şöyle bir itirazımız var: Bu kanunlar yapılırken sektör temsilcileriyle ve işverenlerle yapılıyor oysa bu kanunların muhatabı olan, bu kanunlarla birebir karşı karşıya kalan toplumsal kesimlere bu konuda fikir sorulmuyor. Örneğin, burada bütün Bakanlık temsilcileri, kamu kurumu temsilcileri var, tamam, eyvallah. Şimdi, STK’lerden baktığımız zaman, görebildiklerimi söylüyorum, kaçırdığımız varsa düzeltilebilir, belki bir ikisini kaçırabilirim, TOBB var, Digitürk var, Kulüpler Birliği var, Türkiye Futbol Federasyonu var, Süt Üreticileri Birliği var, Exxen Dijital Yayıncılık var, Belediyeler Birliği var, Yeşilay cemiyeti var. Şimdi, STK diye çağırılanlar aslında kendisiyle ilgili kanunlar olduğu için çağırılan kurumlar. Peki, bunların, bu kanunların sonucunda etkilenecek kurumlar, toplumsal yapılar nerede? Örneğin, şimdi, Türkiye Futbol Federasyonunu, Digitürk’ü, Exxen’i çağırdınız, tamam, güzel; olması gerekir. Peki, taraftar gruplarının temsilcileri niye yok örneğin. Onlar ne diyorlar bununla ilgili yani? Onların bir hakkı yok mu? Bilet alıyorlar, maça gidiyorlar, bütün bu gelirlerde katkıları var. Bu konudaki katkılar yani o sektörü ayakta tutan sadece bu kurumlar mı yani Federasyonun kendisi mi ya da bu şirketler mi bu sektörü ayakta tutuyor? Taraftar grupları, dernekleri, temsilcileri bu işin içinde yok mu yani?

(AK PARTİ sıralarından “Vekili var onların” sesi)

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Onların da vekili var Hocam. Şimdi, siz diyorsunuz ki, hep şöyle bir tartışma geliyor bu işler de “Ya, onların vekilleriyiz biz.” Ya, öyle değil işte yani sonuçta kimin vekili olduğunuzu ortaya koyuyorsunuz bunları çağırarak. O açıklama yeterli değil, o zaman siz Digitürk’ün de vekilisiniz yani sonuçta öyle değil mi? Onlar da birtakım insanlardan oluşuyor, o şirket de insanlardan oluşuyor ve o insanlar da oy veriyor, milletvekillerini seçiyor dolayısıyla biz onların da temsilcisiyiz. O zaman onları niye çağırdınız?

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – O da doğru ama.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Tamam, doğru, yanlış demiyorum. O zaman onları niye çağırdınız? Dijtürk’ü, Exxen’i ya da bununla ilgili şirketleri çağırıyorsanız, onların da temsilcisiysek biz ve onları çağırma ihtiyacı hissediyorsanız o zaman diğerlerini de çağırmanız gerekir yani taraftar gruplarının temsilcilerini çağırın, bakalım ne diyorlar onlar. Onlar da şunu söyleyebilirler: Ya, bu biletleri biz alıyoruz, maçlara biz gidiyoruz, bu sektörü biz canlandırıyoruz, bizim sayemizde bu sektör ayakta duruyor. Bu gelirler bizim sayemizde oluşuyor filan. Bakalım, onların da talepleri vardır, bunlardan kaynaklı bir hakları yok mu onların? Onların talepleri ne, bunları da dinlememiz gerekmez mi? Dinlemediğimiz gibi onlardan görüş de alınmıyor yani bu konuyla ilgili Komisyona iletilmiş herhangi bir görüş filan da yok. Biz de görüş alamıyoruz çünkü hemen bir-iki gün öncesinden ya da iki-üç gün öncesinden bize bu kanunların geleceği söyleniyor, işte zar zor ertelettirebilirsek biraz ileri doğru attırabiliyoruz ama bütün bu süreçler bizim açımızdan da bir hazırlık süreci oluşturamıyor çünkü bizim sizler gibi emrimizde devasa bir kadro filan yok. Bir milletvekili olarak 1 danışmanımız var, sekreterimiz var, işte şoförümüz var; bunların hepsinin görevleri farklı. Bir arkadaşla ne çıkarabiliyorsak çıkarıyoruz. Parti grubu derseniz bütçe kanunu var, şu anda bütün parti grup danışmanları bütçe kanununda çalışıyorlar. Bir sürü yoğunluk içerisinde bütün bunlara hazırlığımız olmuyor. Yani esasında hani, mahkemelerde vardır ya savcılar lehte ve aleyhte delil toplamak zorundadırlar. Sadece yargılanan kişinin aleyhindeki delilleri toplayamazlar aynı zamanda onun adil yargılanması için lehte de delil toplama zorunlulukları vardır. Şimdi, burada da öyle olması gerekmiyor mu? Yani biz bir yasa çıkarırken, bu Komisyon bir yasa çalışırken burada şirketlerin temsilcilerini çağırırken ya bir de bu şirketlerin mağdur ettiği kesimlerin ne dediğini duymamız, dinlememiz gerekmiyor mu? Onların görüşlerinin buraya girmesi gerekmiyor mu? Onların haklılık payı var mıdır, yok mudur; bunların tartışılması gerekmiyor mu? Yok ama bu mümkün değil.

Diğer taraftan, ormanlık alanlarda balık çiftlikleri meselesini getireceğiz, konuşacağız falan. Peki, ekoloji örgütleri buna ne diyor? Çevre örgütleri ne diyor? Onların hiçbir çıkarı yok arkadaşlar, böyle, paralar falan kazanmıyorlar; şirketleri yok, büyük sermayeleri yok, hatta bu işlerden para falan da elde etmeyecekler, kâr elde etmeyecekler. Tek dertleri var; yaşanabilir doğa, çocuklarına, torunlarına, evlatlarına bırakabilecekleri yaşanabilir bir doğa derdinden başka bir dertleri de yok. Doğrulardır, yanlışlardır, ayrı bir konu ama bütün mücadeleleri bunun uğruna. Söyledikleri her şey doğru da olmayabilir, ayrı bir konu; tartışılabilir, ayrı bir konu ama bütünüyle amaçları bundan ibaret olan insanları bir araya gelerek bütün baskılar karşısında, bütün tehditler karşısında, bütün hukuki yaptırımlar karşısında bu mücadeleyi veren, buna rağmen “Yaşamı savunuyoruz.” diye mücadele veren insanların temsilcilerinin birisi dahi buraya çağrılıp “Yahu, arkadaş, bu ormanlık alanlara balık çiftlikleri kurulması ya da onlardan, sulak alanlardan faydalanılması konusuna ne diyorsunuz? Bu konunun bir olumsuz tarafı olur mu çevre konusunda?” diye sormuyoruz. Ha, diyebilirsiniz ki “Zaten bunlar için ÇED raporu gerekiyor.” Vallahi, ÇED raporunu öyle bir deliyorlar ki sayenizde, çıkarmış olduğunuz kanunlar sayesinde; madenleri parça parça parsellere böldükten sonra “ÇED Gerekli Değildir”le bu işin içinden sıyrılıyorlar, bir.

İki: ÇED süreçlerinin nasıl işlediğini biliyoruz. Büyük şirketlerin paralar karşılığında insanları nasıl manipüle ettiklerini, o toplantıları nasıl kendi lehlerine organize ettiklerini falan da biliyoruz; o süreç de doğru yürümüyor. E, şimdi, dolayısıyla “ÇED” dediğiniz mesele de esasında, doğanın hakkını koruyan bir mesele değil. Bunun pratiklerini sahadan çok görürsünüz yani her biriniz seçim bölgenizde de bunu yaşıyorsunuz, bizim burada tek tek izah etmemize de gerek yok.

Şimdi, başka ilginç bir durum var: İşte, elektrik piyasasıyla ilgili kanunları konuşuyoruz falan. Ya, Orman Bakanlığının temsilcileri var, elektrikle ilgili Enerji Bakanlığının temsilcileri var. Niye odalar yok? Yani Elektrik Mühendisleri Odası niye davet edilmiyor? Orman Mühendisleri Odası niye davet edilmiyor? Yani bu odalar bir kamusal hizmet sunan kurumlar değil mi, kamu yararına çalışan kurumlar değil mi? Bunlar meslek örgütleri, konu uzmanı kurumlar değil mi? Yahu, Elektrik Mühendisleri Odası ne diyor bakalım bu konuda? Orman Mühendisleri Odası ne diyor bu konuda? Bunların, bu konudaki önerileri ne, görüşleri ne, itirazları ne? Bunlara ihtiyaç duyuyor muyuz? Duymuyoruz çünkü niye? Çıkaracağımız kanunlar şirketlerin lehine kanunlar çünkü şirketlerin talepleri üzerine kanun çıkarıyoruz, sermayenin lehine kanun çıkarıyoruz. Dolayısıyla, bunun karşısındaki halk kitlelerinin, bunun karşısındaki vatandaşın muhatap olduğu sorunları, sıkıntıları dile getirebilecek kesimleri veya temsiliyetleri, kurumları, kuruluşları buralara çağırmıyoruz.

Şimdi, doğal gazda, elektrikte çeşitli düzenlemeler yapıyoruz, lehte, aleyhte düzenlemeler yapıyoruz; Komisyon olarak lehte yaptığımız da oluyor, aleyhte yaptığımız da oluyor. Şimdi, peki, bu, tüketici dernekleri var; ya, bir de bunları çağırsak, bakalım bunlar ne diyorlar bu düzenlemelere? Elektrik aboneleri, doğal gaz aboneleri… Şu anda insan hayatının, bir ailenin ekonomik gelirinin çok önemli bir kısmını tuttu. Arkadaşlar, şu gerçeği görelim: Yani her birimiz birer aileye sahibiz ya da etrafımızda eşimiz, dostumuz, akrabamız, bir sürü tanıdığımız insanlar var. Eskiden bu faturalar insan hayatında bu kadar etkili miydi? Yani aile bütçesinin bir kısmını bu kadar meşgul ediyor muydu? Ama şimdi öyle bir görüyoruz ki insanların gelirinin çok önemli bir kısmı bu faturalara gidiyor. Elektrik, doğal gaz, telefon, su faturası aile bütçesinin önemli bir kısmını götürmeye başladı.

Şimdi, bütün bu konularda, bu kurumlar -daha doğrusu, tüketici dernekleri, temsilcileri- neler öneriyorlar? Ne tür şikâyetleri var? Nasıl görüşleri var? Bütün bunları düşünüyor muyuz? Şimdi, şöyle bir şey öneriyoruz, diyoruz ki: “Elektrik tüketimi şu kadar miktarın üzerine çıkarsa işte, fiyat artacak.” Bu, tüketicinin lehinde mi kullanılacak, aleyhinde mi kullanılacak? Bunu biliyor muyuz? Yani bununla ilgili bir veri var mı? Bununla ilgili bir öngörü var mı? Çünkü şu ana kadar elektrik piyasasıyla ilgili çıkarılan bütün kanunlar ve uygulamalar tüketicinin aleyhine olmuş. Pandemi sürecinde yaşadık, elektrik dağıtım şirketlerine indirim uygulandı. Kime yansıdı o indirim? Tüketiciye yansıdı mı, faturalara yansıdı mı? Pandemi sürecinde faturalara yansımadığı gibi şöyle bir şey yapıldı: Ya, insanlar dükkânını açamamış pandemiden kaynaklı, yasak, dükkân açmak yasak, kıyas fatura yapıldı ya, açmadığı dükkâna fatura gönderildi ve sonra işte “Biz bunu erteliyoruz…” bilmem ne. Ya, neyi erteliyorsun? Kullanmadığı elektriğin faturasını kestin, ondan sonra da “Erteliyorum.” diyorsun yani, o elektrik hiç kullanılmadı ki, aktif dönemi kıyaslayarak fatura kesiyorsun.

Şimdi, yapılan indirimler elektrik dağıtım şirketlerinin hayrına yapıldı, onların kârı düşüyor diye onlar için yapıldı ama bütün bunlar tüketiciye, vatandaşa, halka yansıtılmadı. Şimdi, buradan baktığınız zaman bu kanunların hiçbirisi vatandaşın lehinde yapılan kanunlar değil; üreticinin, sermayedarın -üretici belki doğru kavram değil- aslında rantı götürenlerin lehinde yapılan kanunlar oldu. Şimdi, burada da bu kanun da aynı bu şekilde. Burada, şimdi şöyle mi zannediyorsunuz yani uygulamanın şöyle mi olacağını düşünüyorsunuz elektrik dağıtım şirketleri ya da uygulamada yapanlar? İşte, şu kadar miktardan sonrasını arttırdıkları zaman bu vatandaşın lehine bir düzenleme… Vatandaşın lehine bir düzenleme yapmak istiyorsanız bizim önerimiz var HDP olarak, kanun teklifimiz de var. Bir ailenin asgari tüketim bedeli faturalandırılmasın yani 200 kilovat mıdır, 150 kilovat mı? Bunlar tartışılabilir, incelenebilir, araştırılabilir. Bir ailenin; geçinme sıkıntısı yaşayan, asgari ücretle geçinen, yoksulluk sınırında yaşayan insanlar var değil mi asgari ücretin bile hani bu ülkedeki karşılığının ne olduğunu biliyoruz yani. Açlık sınırında, yoksulluk sınırında yaşayan aileler var, bu devletin resmî rakamları sonucunda oluşmuş şeyler. Şimdi, bunların tüketecekleri çeşitli faturaların belli bir miktarının faturaya yansıtılmaması gerekir eğer halkın lehinde bir şey yapmak istiyorsak. Madem bu kadar enerji fazlamız var, madem bu kadar enerjiyi ihraç eden, enerjiyi satan, enerjide büyük devasa adımlar atan bir ülkeyiz, eyvallah, o zaman bundan halk hiç faydalanmayacak mı? Yani bu kadar enerji gelirinden, enerji fazlasından, enerji çoğunluğundan o halkın dağını, taşını, ovasını, yurdunu, sularını katlederek oluşturulmuş bu ranttan, bu gelirden vatandaşın hiç faydası olmayacak mı?

Şimdi, “HES’ler” diye karşımıza çıkarıyorsunuz. Ya, Allah aşkına bu HES’leri nasıl olur da yenilenebilir enerji kapsamına alırsınız ya? Her biriniz bir yerde yaşıyorsunuz. Arkadaşlar, Abdurrahman Başkan benim hemşehrim, ben Tokatlıyım, Tozanlı Vadisi’ni bilir Sayın Başkan, Tozanlı Vadisi’ndeki o derelerin, o çayların, o suların o HES’lerden sonra nasıl kuruduğunu hep birlikte biliriz, bizim çocukluğumuz geçti oralarda, araç geçemezdi, insan yürüyemezdi o sularda. Bu, sadece iklim değişikliğiyle ilgili açıklanabilecek bir şey midir? Bütün oraya yapılan HES’ler buna yol açmadı mı? Tabii ki yol açtı. Yani bunun bilimsel olarak da ispat edilebilir bir durumu da var. Zaten yaşamdaki karşılığı da belli, oralarda olduğunuz zaman bunu çok net bir şekilde görebilirsiniz.

Şimdi, dolayısıyla vatandaşın doğasını, canlıların suyunu, yaşam alanlarını tahrip ederek oluşturulmuş bir gelirin sadece dağıtım şirketlerine ve sermayedarlara yönelik bir kazanım hâline dönüştürülmesi nasıl vicdani ve akla, mantığa uygun bir durum olabilir? Getirilen bu düzenlemenin vatandaşa yansıtılmayacağını da yapılan pratiklerden… En önemli pratik ya, pandemi süreciydi ya, vatandaşın artık işe gidip para kazanamadığı bir süreç, o süreçte bile bunu vatandaşın lehine dönüştüremediniz, sadece şirketlerin lehine kullandınız. Bütün bu süreçler bu anlamıyla ele alındığı zaman buraya çağırılan STK’ların, aslında nasıl bir kanun yapıyor olduğumuzun da çok net bir göstergesidir. Sadece para kazananlar var, sadece sermaye sahipleri var; vatandaş, halk, bundan etkilenen kesimler yok, bu çok net.

Şimdi, TRT’nin payından bahsediyoruz. Yani, Ayhan Hoca da çok net bir şey söyledi. Ya, TRT artık bir kamu kurumu filan değil, kimse kusura bakmasın böyle bir şey yok ya, adı kamu kurumu sadece. Yani, TRT şu anda sadece iktidarın borazanı olmuş, sadece onun istediği şekilde yayın yapan bir kanal hâline dönüştürülmüş. Çok net ya seçimler süreci, hani herkesin eşit haklarda faydalandığı bir süreçtir. TRT’nin en son Mart 2019 yerel seçimlerindeki şu istatistiği var, 16-20 Mart tarihleri arasında: AKP ve MHP hakkında lehte yirmi yedi saat üç dakika, CHP ve İYİ Parti hakkında lehte üç saat yirmi dokuz dakika, HDP hakkında lehte hiçbir haber yok. Niye HDP’lilerin elektrik faturalarından paylar gitmiyor mu TRT’ye? Bizim aldığımız telefonlardan bandrol ücretleri, aldığımız televizyonlardan bandrol ücretleri TRT payı olarak gitmiyor mu? Bizi muaf tuttunuz da bizim haberimiz mi yok yani? Boşuna mı ödüyoruz o paraları biz HDP olarak, HDP’liler olarak, HDP seçmenleri olarak? Böyle bir muafiyet mi var bize bunu uyguluyorsunuz? Şimdi, TRT bu süre içerisinde AKP ve MHP hakkında aleyhte hiçbir haber yapmamış, aleyhte hiçbir haber yok. CHP ve İYİ Parti hakkında bir saat yirmi bir dakika aleyhte yayın yapmış. HDP hakkında ise otuz iki dakika aleyhte haber yapmış. Şimdi, böyle bir TRT’nin bir kamu kurumu, kamu yararına bir kurum… Halkın ortak değerleriyle, ortak paralarıyla, halkın ödedikleriyle, bandrol ücretleriyle, TRT paylarıyla ayakta tutan bir kurumun artık tarafsız, bağımsız ve kamusal bir hizmet verdiğini söyleyebilir miyiz? Hiç de söyleyemeyiz, elimizdeki veriler de zaten bunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Elektrik faturamdaki TRT payının kaldırılması yetmez, böyle bir TRT’nin bandrollerden de katkı almaması gerekir. Çünkü hiçbir şekilde tarafsız bir yayın yapmıyor. Hizmet ettiği kesimler desteklesin o zaman yani madem bu iş böyle oluyor, o zaman hizmet ettiği kesimler desteklesin.

Şimdi, burada yine “Mesleki Eğitim Kanunu var.” dedik. İşte, Sayın Başkan açıklamaya çalıştı bizi ilgilendirdiğini ama bir eğitim kurumuyla ilgili bir şeyin düzenlemesini yapıyoruz. Millî Eğitim Bakanlığını ve Komisyonunu ilgilendiren bir kanundur yani bizi ilgilendiren tarafı vardır mutlaka. Ancak tümüyle bu bizim yapmamız ve çalışmamız gereken bir alan değildir.

Şimdi, baktığınız zaman burada kalfalık yeterliliğini kazanan mesleki eğitim merkezi 12’nci sınıf öğrencilerine asgari ücretin yüzde 50’sinin… İbaresi ekleniyor yani yüzde 50’sini veriyor. Şimdi, burada arkadaşlar, aynı okullardan henüz mezun olmuş üstelik deneyim bağlamında daha yeterli milyonlar iş ararken işverenler, çırak, kalfa, stajyer adları altında genç emek sömürüsü yapıyor yani bu işin suistimal edildiğini görmemiz gerekiyor. Ciddi bir şekilde genç emek suistimali var burada. Bu meselenin yeterince ele alınmadığını, düzenlenmediğini de biliyorum.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ – Ali Bey, müdahale etmek istemiyorum sözüne ama bu konuyu biraz araştırmanı özellikle öneririm yani çok doğru bir yerde değilsin görüş olarak. Yani bu konu söylediğin gibi değil gerçekten. Çünkü nitelikli eleman işi okullardan başlamadığı takdirde o zaman hem gerçekten üniversite kapılarına yığılma söz konusudur hem de aranan elemanlar bulunamamaktadır. Bu bir istihdam ve eğitim politikasıdır.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben farklı bir şey söylemedim, aynı okullardan mezun dedim, bakın, okul dışı demedim yani. Aynı okullardan yeni mezun olmuş insanlar varken, gençler varken bunları istihdam etmek yerine, stajyer kapsamındaki öğrencileri tercih ediyor işverenler, bu bir suistimale dönüştü diyorum yani. Bahsetmiş olduğum bu suistimalin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışma yürütülmesidir. Ha, bu iş Sosyal Güvenlik Kurumunun işi midir, Çalışma Bakanlığının işi mi ayrı bir tartışma, ayrı bir konu, ayrı bir mesele ama üzerinde tartışılması ya da hâlledilmesi gereken bir sorundur. Ben okullarda bu eğitimlerin olması üzerinden kurmadım. Dolayısıyla farklı bir şey söylemedim söylediğinizden yani. O anlamıyla ben genç emek sömürüsüne dönüşmesi meselesi üzerinden kurdum.

Bir de sanırım yine bu kanundaydı, şimdi notlarıma bakamadım ama bu paranın öğrencilere doğrudan yatırılmaması söz konusu. Bu da bir suistimale yol açıyor yani işveren -birçok yerden biliriz- bu paranın tamamını çocuklara vermiyor, öğrencilere vermiyor, belli bir kısmını veriyor. Hani, bunu işe alırken de böyle konuşarak yapıyor. Bunun uygulamasının olduğu alanlar var, yerler de var. Bu da bir suistimal yaratıyor yani görmemiş olabilirsiniz ama yapanlar var bunu.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Genelde çok şey…

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) -Bakın, zaten şöyle söylüyorum: Bu genel bir uygulama değil ama bu bir suistimal konusudur.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Haksızlık zaten.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Evet yani böyle bir haksızlık ve suistimal konusu olduğunu ifade ediyorum. Bunun tedbirinin de alınmasına yönelik çalışmaların yürütülmesi gerekiyor.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Dava açacak.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Nasıl dava açsın? İşe alınırken öyle alıyor, çocuk da zaten buna razı, staj yapacak yer bulamamış, zaten o da bunu kabul ederek işin içine giriyor. Dolayısıyla, burada bir suistimal, onun mağduriyetini yani öğrencinin mağduriyetini suistimal etme söz konusu yani bu söylediğim başka bir şey.

Tabii, bu limanları meselesini ifade ettik burada. Limanların kiralanması meselesi var “Kırk dokuz yıldan az olmak üzere.” diye. Burada da başka rant kokuları geldiğini ifade etmek isteriz.

Evet, tartışılan… Bu kanun tartışılırken Kamuoyunda da en çok tartışılan konulardan bir tanesi de çift maaş konusuydu. Yani şunu ifade etmek isteriz: Hakikaten insanların bu kadar geçim sıkıntısı çektiği bir dönemde bu… (Uğultular)

Sayın Başkan, ben devam ediyorum.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ – Arada, Ahmet Bey söz istedi de… Onu konuşabiliriz, lütfen.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Peki.

Yani sürekli kesilmesi iyi olmuyor.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ – Kesmedik, gerçekten kesmedik.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Şimdi, bu çift meselesi, hakikaten insanların ekonomik zorluklar, sıkıntılar çektiği bir dönemde kaçınılması gereken bir konu. Yani insanların vicdanını, evine ekmek götüremeyen, ekmek alırken bile ekmeğin hesabını yapan insanların olduğu bir dönemde; şu ya da bu sebeplerle, pandemi ya da bilmem ne sebepleriyle, sebepleri tartışılır, ayrı bir konu ama böyle bir gerçekliğin yaşandığı bir süreçte bu çift maaş meselesinin önünü açacak düzenlemeler yapmak, bunun altına imza atmak da başka bir vicdansızlıktır.

Burada niye şöyle bir şey yapılıyor -bu da açıklanırsa seviniriz- kanunlar, kurumlara ve kişilere özel olmaz, kanunların geneli ve kapsayıcılığı esastır, bu önemlidir. Şimdi, burada sayılmış “Türkiye Maarif Vakfı, Yunus Emre Vakfı, Türkiye Kızılay Derneği, Yeşilay Cemiyeti ve Yeşilay Vakfında görev alanların bu aylıkları kesilmez.” diye. Yani şöyle bir şey denseydi -yine tartışılabilir ama bir geneli kapsardı- “kamu yararına kurumlar, vakıflar ve dernekler” denseydi, burada genellik söz konusu olabilirdi. Doğrudur, değildir, bu ayrı tartışılırdı ama bir genellik ifade ederdi ama burada kurum adı sayılıyor, dernek ve vakıf adı sayılıyor. Niye bu kadar, sadece belli dernek ve vakıflar özel olarak alınmış, buraya konmuş? Bu konuda da açıklamaya ihtiyaç olduğunu ifade etmek istiyorum.

Zaten maddelere geçildiği zaman, maddeler üzerinde önergelerimizi ve bu konulardaki itirazlarımızı tümüyle dile getireceğiz.

Şöyle bitireyim: Bütün bu süreçte -hakikaten başında da söylediğimiz gibi- bu adı olmayan kanunun da yine toplumun değil, sermayenin ve şirketlerin faydasına bir düzenleme olduğunu, maddelerinin bunu içerdiğini görmekteyiz ve bu anlamıyla doğru bulmadığımızı, kanunun bu hâliyle geri çekilerek ilgili düzenlemeler… İşte 21 tane kanundan bahsediyoruz, her bir kanun teklifinin kendi ilgili bakanlığına ait komisyonlarda görüşülmek suretiyle, bizi ilgilendir yani bizim Komisyonumuzu ilgilendiren kanun tekliflerinin de buraya yeniden getirilmek koşuluyla geri çekilmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.


akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu