Meclis Komisyonunun İmralı Ziyaretini Ali Kenanoğlu Değerlendirdi
Kenanoğlu: Artık muhataplık tartışması son bulmuştur
Meclis Komisyonu’nun İmralı ziyaretini Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Ali Kenanoğlu, ANF’ye değerlendirdi.
Ziyaretin olması gereken bir ziyaret olduğunu ve sağlıklı bir sonuç alınması için zorunlu olduğunu dile getiren Ali Kenanoğlu, ısrarlı bir biçimde yapılan farklı bir muhatap arama girişimlerinin de son bulduğunu belirterek şunları söyledi:
“İmralı ziyareti ısrarını birkaç boyutta ele almak lazım. Dünyanın her tarafında bu tür çatışmalı süreçlerin sonlandırılması ve barışa evrilmesi süreçlerine baktığımızda, bu işin muhatapları vardır. Bir tarafta devlettir, devleti yönetenlerdir; diğer tarafta ise çatışmanın, çatışan tarafın lideri kimse odur. Müzakere görüşmeleri de onunla yürütülür. Bu anlamıyla Sayın Öcalan ile görüşmekten doğal bir şey yoktur.
Kaldı ki bu meselenin çözümü için bir komisyon kurulmuş, komisyon neredeyse Kanarya Sevenler Derneği’ne kadar herkesle görüş aldı. Ama bu işin esas muhatabı, sahibi, fikriyatını savunan, uygulayan, ortaya atan ve her aşamasını yöneten kişiyle görüşmeden, onunla doğrudan temas kurmadan bir ilerleme kaydedilmesi ve sağlıklı bir sonuç alınması mümkün değildir. Teknik olarak öncelikle bu mecburiyetti.
Diğer taraftan Türkiye kamuoyunda uzun süredir şöyle bir politika izleniyor: Buna sadece iktidar değil, CHP başta dahil olmak üzere diğer partiler de dahil kamuoyu buna hazırlanıyor; alıştırılmaya çalışılıyor. ‘Evet, Kürt sorunu vardır; ama Kürt sorunu demek illa PKK demek değil, Öcalan demek değil, mümkünse hatta HDP-DEM Parti demek de değil. Kürt halkı var, koca bir halk var, kimse onu temsil edemez, her partide Kürt var’ diye.
Meclis’teki tartışmalarımızda AKP, ‘En çok Kürt vekil bizde var’ söylemini sarf ediyordu; ‘Kürtlerden en çok biz oy alıyoruz’ diyordu. Dolayısıyla gerçek muhatapları yok sayarak, kendilerince bir muhataplık kurumu oluşturup buradan meseleyi çözmeye çalışıyorlardı. Bunu çokça denediler. HÜDA-PAR üzerinden denediler; ‘Hepimiz Müslümanız, İslam Birliği içerisinde bunu çözeriz, Kürtler de büyük ölçüde Müslümandır’ diyerek bu politikayı izlemeye çalıştılar. Süleyman Soylu da açıkça, ‘Biz HÜDA-PAR’ı bir devlet politikası olarak destekliyoruz, bunun sonucunu 10-20 yıl sonra alacağız’ demişti.”
‘CHP’NİN DEMİRTAŞ’I MUHATAP ALMA GİRİŞİMLERİNİN ÖNÜNÜ DEMİRTAŞ KESTİ’
Farklı bir muhatap girişimlerinin sahada bir karşılığı olmadığını belirten Kenanoğlu, CHP’nin özellikle Demirtaş üzerinden bunu yapmaya çalıştığını, ancak Demirtaş’ın bunun önünü kestiğine dikkat çekti:
“Bunların hiçbiri sahanın gerçekliğine uygun değildi. Çünkü saha ortadadır, yerli yerinde duruyor ve bu işin muhatabı da bellidir. O anlamıyla bu ziyaret, artık bu tartışmayı da ortadan kaldıran bir durum olacaktı. Israrın bir tarafında da bu vardı; devletin ve kamuoyunun sahte muhataplık yaratmasının önünü kesmek açısından önemliydi.
Kaldı ki CHP de kendince Demirtaş’tan bir muhatap oluşturmaya çalıştı. Demirtaş da ‘Ben örgütün lideri değilim, bununla ilgili ne söyleyebilirim?’ diyerek buna itiraz etti. Ama genel kamuoyu sürekli bir alternatif muhatap oluşturma peşindeydi. Bu anlamıyla Özgürlük Hareketi, ısrarla Ada’ya gidilmesi gerektiğini vurguladı; çünkü muhatabın resmi olarak tanınması ve bilinmesi açısından bu önem taşıyordu.
Bu sorunun bundan sonra yürütülmesi ve çözüme kavuşturulması açısından da bu ısrar yerindeydi. Sahte bir muhataplıkla meseleyi çözmeye kalktığınızda sorun çözülmez; çünkü sorunun muhatabı o değil.
Üçüncü olarak da şunu belirtmek gerekir: İktidar, bu süreci sürekli ‘Terörsüz Türkiye’ süreci diye ele aldı ve kendi tabanına böyle anlattı. Sahada daha çok rastladığımız şey şuydu: ‘Biz bunları teslim alıyoruz, zaten bittiler, yapacak bir şeyleri yok, teslim oluyorlar’ psikolojisi vardı. Bunun altında yatan sebep ise ‘Biz bunları teslim alıyoruz, Terörsüz Türkiye’yi oluşturacağız’ politikasıydı.
Bu noktada Sayın Öcalan ile görüşülmesi, psikolojik olarak Kürt tabanının da rahatlamasına vesile oldu. Kürt tabanı şunu gördü: ‘Evet, bu iş bir muhataplık üzerinden yürüyor, Sayın Öcalan bu işin muhatabı. Onların dediği gibi silahlarını bırakacaklar, mecburlar, başka şansları yok üzerinden değil; karşılıklı bir müzakerenin sonucudur.’
Bu üç açıdan bakıldığında Sayın Öcalan ile görüşülmesindeki ısrar çok yerinde ve doğruydu; görüşülmesi de bu anlamıyla doğru olmuştur.”
‘SAYIN ÖCALAN’I MUHATAP ALMAK CHP İÇİN KOLAY BİR ŞEY DEĞİL’
CHP’nin farklı bir muhatap girişiminin kendi işine geldiği için ısrarcı olduklarını dile getiren Kenanoğlu sözlerine şöyle devam etti:
Bu muhatap arama meselesi CHP’nin de işine gelen bir şey. Onlar, daha risksiz alanlarda ve sakin sularda siyaset yapmayı tercih ediyorlar. Bu anlamıyla Öcalan’ı muhatap almak, Kürt Özgürlük Hareketi’ni muhatap almak ve bu muhataplık gerçeğini kabul etmek, CHP’nin geçmişinden günümüze takip ettiği siyaset açısından kolay bir şey değil; kendileri açısından risk teşkil ediyor.
Demirtaş, onlara göre daha makul bir muhatap olabilirdi. Bu nedenle çok ısrarcıydılar. Açık söyleyeyim, kamuoyunda Demirtaş-Öcalan karşılaştırmaları, Demirtaş’ın mağdur edildiği söylemleri ve sanki Demirtaş’ı Öcalan içeride tutuyormuş gibi algılar ile dedikoduların ana faktörü CHP siyasetidir. CHP’nin bu konuda ısrar ve inadı başından beri sürekli Demirtaş vurgusundan kaynaklanıyor. Bu vurgunun nedeni, CHP’nin Demirtaş’ı sevmesi değil; Kürt hareketine yeni bir muhatap oluşturma gayretinden ibaret bir durumdur.
Hatta dikkat ederseniz, İstanbul seçimlerinden sonra İmamoğlu konuşmalarında hep Demirtaş’a teşekkür ediyordu. Bu, işin kararını uygulayan bir parti ve hareket varken, sen sadece ‘Sayın Demirtaş’a teşekkür ederiz’ denmesi, mümkünse HDP’nin veya DEM Parti’nin adının geçmemesi, sanki Demirtaş DEM Parti’den bağımsız, ayrı biriymiş gibi gösterilmesi anlamına geliyor. Bu algının kamuoyunda oluşmasında CHP’nin etkisi var.
Dediğim gibi CHP, bunu tümüyle kendine daha risksiz ve ‘meşru’ bir muhataplık oluşturmak adına yürütmeye çalıştı, ama bunun bir gerçekliği yoktu. Sayın Demirtaş da söyledi: ‘Bu işin muhatabı ben değilim, ben Öcalan’ı destekliyorum.’ Son yazısında da çok net bir şekilde, ‘Bu sürecin doğru yürütülmesi gerekiyor ve bunu yapacak olan Sayın Öcalan’dır’ ifadelerini kullandı.”
‘SÜREÇ KARŞITLARI CHP’Yİ ABLUKAYA ALDI’
CHP’nin süreç karşıtlarına teslim olduğu tespitini yapan Kenanoğlu, İmralı’ya gitme tartışmalarının komisyon kurulduğundan beri sürdüğünü ve CHP’nin net bir tutum sergilemediğini belirterek şöyle devam etti:
“İkincisi, CHP’nin tutumu şuradan yanlışa doğru evrildi. CHP bu noktada ‘Adaya gidiyorum’ dese de çok tepki alacaktı; ‘gitmiyorum’ dese de. Bunun sebebi ise CHP’nin kendisidir. Bu kararın son dakikaya bırakılmasını sorgulamak gerekir.
Mesele şudur: En azından komisyon kurulduğundan beri bu iş sürekli gündemde ve kamuoyunda tartışılıyor. CHP, tabanına başından beri şunu söyleseydi; ‘Dünyanın her tarafında bu iş böyle yürütülmüş, bu işler muhataplarıyla görüşülmeden çözülemez. Madem bu komisyon kuruldu, bu komisyon herkesle görüşecek ve Sayın Öcalan ile de görüşecek; çünkü muhatap odur.’ Bunu makul bir şekilde dillendirmiş ve kamuoyuna aktarmış olsaydı, CHP bu sorunları ve sıkıntıları yaşamazdı. Ada’ya gidiyoruz kararını verdikten sonra da tepkiyle karşılaşmazdı.
Ama öyle bir şey oldu ki, ‘Hele bir AKP konuşsun bakalım’, ‘Hele Erdoğan ne diyecek bakalım’ diye diye süreç bugünlere geldi ve bu durum, süreç karşıtlarının örgütlenmesine de vesile oldu.”
CHP’yi eleştirmelerine de değinen Kenanoğlu, CHP’ye, CHP’lilerden de fazla oy veren bir hareket olduklarına işaret ederek, “CHP’nin dışında ve içerisinde süreç karşıtı olan örgütlü alan, CHP’yi çok ciddi bir şekilde ablukaya aldı ve CHP artık ‘Ben Ada’ya gidiyorum’ diyemez hale geldi. Bu, stratejik olarak kendilerinin yapmış olduğu bir hatadır. Son noktada ‘Gitmiyoruz’ kararını verdiler ya da oylamada öyle sonuç çıktı ve doğal olarak Kürt halkında çok ciddi tepkilere yol açtı.
Aslında DEM Parti yöneticileri ve biz HDK sözcüleri CHP’yi bu konuda eleştiriyoruz ama yerden yere vuran, kesip atan tarzda değil, daha makul bir şekilde bunu yapmaya çalışıyoruz. Ancak halkın duygusal tepkisi çok fazla ve bunu anlamak lazım. Bir yazı okumuştum; CHP’li bir yönetici, ‘DEM Partililer duygusal tepki veriyorlar’ demiş. Bu çok doğal.
Kamuoyunda tartışılıyor ve birçok insan soruyor: ‘CHP’yi neden bu kadar eleştiriyorsunuz, AKP’yi eleştirmiyorsunuz.’ Biz AKP’ye oy vermedik ki! AKP’ye oy verin çağrısı yapmadık ki, AKP’yi destekliyoruz çağrısı yapmadık ki hiçbir zaman. Ama biz, CHP’nin genel başkanına CHP’lilerden daha fazla oy vermiş bir partiyiz. CHP’nin en güçlü yerinde Kılıçdaroğlu’na çıkan oy, bizim seçmenimizin güçlü olduğu yerden daha azdır. Bu anlamıyla, tabii ki oraya alınacağız ve duygusal olarak tepki göstereceğiz. Çünkü insanlar şunu söylüyor: ‘Biz çalıştık, oy verdik, destekledik ama böyle yapılmamalıydı.’ Biz AKP’ye ne diyeceğiz? Biz, AKP’ye karşı mücadele etmiş bir partiyiz” dedi.
Özel’in bu kararı alırken bir anketten yararlandığını belirten Kenanoğlu, “Özgür Özel’in ya da kadrosunun bu kararı alırken önlerine bir anket geldiği kabul ediliyor. Bu ankette, hatırladığım kadarıyla, DEM Parti oylarının yüzde 33’ünün Öcalan motivasyonuyla, yüzde 60’lar üzerininkinin ise Demirtaş motivasyonuyla geldiği ifade ediliyor.
Bu anket nasıl yapılıyor? Şöyle bir şey vardır: Anket iki türlü yapılır. Birincisi, elinde kağıt kalemle vatandaşla yüz yüze görüşürsün; ikincisi, telefonla yaparsın. Şimdi, Türkiye’de, İstanbul’da bir vatandaşı sokakta çevireceksin, elinde kağıt kalem, diyeceksin ki ‘Öcalan mı, Demirtaş mı?’ Sana kim orada Öcalan diyebilir? Bu kadar baskının olduğu bir ortamda bu mümkün mü?
Ya da telefon açacaksın ve ‘Ben anket firmasından arıyorum, Öcalan mı Demirtaş mı?’ diye soracaksın. Böyle bir saçmalık olur mu? Buradan sağlıklı bir sonuç çıkabilir mı?” diye konuştu.
‘TOKAT’TA BİR HALK TOPLANTISINDA SAYIN ÖCALAN’A HAKARET EDEN KİŞİYE HALK TEPKİ GÖSTERDİ’
DEM Parti ve HDK’nin düzenlediği halk toplantılarından örnekler veren Ali Kenanoğlu, insanların birçok şeyi ilk defa duyduklarını ve toplumun Sayın Öcalan’ın adını bile duyduğunda şaşırdığını, ancak anlatılanları dinlediklerini sözlerine ekleyerek şunları ifade etti:
Bazı toplantılara katılıyorum, oradaki halk kitlesini biliyorum. Örneğin Ordu’da, Samsun’da, Çorum’da ve Tokat’ın birçok belde ve ilçesinde katıldım. Orada Abdullah Öcalan ya da kısaca Öcalan dediğimizde, insanlara bu o kadar tuhaf geliyor ki… Niye tuhaf geliyor? Bugüne kadar Öcalan sözünü sadece Öcalan olarak duymamışlar; muhakkak önüne iğrenç, hakaretvari takılarla duymuşlar. Sen ‘Öcalan’ diye hitap ettiğinde bile çok tuhaflarına gidiyor. Böyle bir ortamda anket yapacaklar, sana soracaklar, ‘Demirtaş mı Öcalan mı?’ diye ve sen de ‘Öcalan’ diyeceksin.
Tokat’ta şöyle bir şeyle karşılaştım: Tokat’taki kalabalık bir toplantıda ben konuşurken, bir kişi Sayın Öcalan’a hakaret etti. Biz bir an durduk, nasıl bir refleks verelim diye düşünürken, oradaki halk o kişiye tepki gösterdi. Halk ‘Terbiyesizlik yapma, insanlar geldiler, güzel güzel anlatıyorlar, biz sorularımızı soruyoruz, onlar da cevap veriyor. Ne provoke ediyorsun?’ diye, biz daha bir şey demeden müdahale etti. Biz de halkı durdurduk, ‘Yapmayın, etmeyin’ diye.
Bir toplantıda da biri, ‘Öyle bir anlattın ki sanki Öcalan barış güvercini gibi’ dedi. Ben de ‘O cümleyi ben kurmadım, Öcalan’ın dediklerini anlattım. Buradan böyle bir sonuç çıkardıysanız, demek ki böyle bir şey var.’ dedim. Halk, bu işin sağlıklı bir şekilde sonuçlanmasını istiyor. Kaygılar ve endişeler var ama bu durum iktidardan kaynaklıdır. Her tabandan, ‘güveniyor musunuz?’ sorularını duyuyoruz. Bu güvensizlik iktidardan kaynaklıdır.”
‘BUNDAN SONRA İŞİN YASAL KISIMLARI KALDI’
CHP’ye yönelik duygusal tepkilerin olacağını ancak keskin bir şekilde ‘onlarla yol yürünmez’ denilemeyeceğini vurgulayan HDK) Eş Sözcüsü Kenanoğlu, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“CHP meselesinde tabii ki halk duygusal tepkiler verecektir. Ama bundan sonra ‘CHP ile yol yürünmez’ gibi ifadeler siyasette doğru değil. Bugün, Bahçeli’nin Sayın Öcalan için ‘kurucu önder’ diyeceğini, bu kadar savunacağını hiçbirimiz düşünemezdik. Siyaset arenası farklı ilerler; o anlamıyla hiçbir tutumu kesin hatlarla reddetmemek gerekir.
CHP komisyonda yer almaya devam ediyor ve Türkiye’nin demokratikleşmesinde önemli bir partidir. Yanımızda, demokrasi cephesinde tutulması gereken bir partidir. Tabanı bizim ortak tabanımızdır. Duygusal tepkiler anlaşılır, ama bizler sorumluluk sahibi insanlar olarak daha temkinli davranmak durumundayız. Neticede bu ülkede herkesle birlikte yaşayacağız; CHP’lilerle de birlikte yaşayacağız.
Bundan sonra işin yasal kısmı kaldı. Bu konuyla ilgili PKK fazlasını yaptı, tıkandığı yerde ilave öneriler ve ilave istekleri de karşıladı. Normalde silah yakma töreninden sonra hükümet kanadının adım atması gerekiyordu. Ona rağmen atılmayan adımlar karşısında geri çekilmeler, çeşitli ve riskli alanları boşaltmalar gibi birçok adım atıldı.
Burada kritik eşik, Ada’ya gidilmesi ve Sayın Öcalan’ın muhataplığının resmi olarak teyit edilmesiydi. Bundan sonra tümüyle mesele, bu işin yasalarının hazırlanmasıdır. Bunun başka bir yolu yöntemi kalmadı artık. Meclis komisyonu önerilerini yapacak, ilgili komisyonlar da yasa tasarılarını çalışacak ve bu işin yasaları çıkarılacaktır. Sürecin çok uzamadan tamamlanacağına inanıyorum.”





