Muhalefet Şerhleri

HDP’li vekiller Kenanoğlu ve Işık’tan Endüstri Bölgeleri Kanunu’nda ÇED sürecini yok sayan kanun teklifine muhalefet şerhi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU ve Van Milletvekili Muazzez Orhan IŞIK’tan 2/4487 Esas Numaralı Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne muhalefet şerhi sundu. Endüstri Bölgeleri’nin yer seçiminde sadece merkezi yönetim organlarının değil yerel yönetimlerin de söz sahibi olmasını gerektiğini belirten HDP’li vekiller, Endüstri Bölgeleri kurulurken Çevresel Etki Değerledirmesi (ÇED) sürecinin yok sayılmasının geri dönüşü olmayan tahribatlar yaratacağını ifade ettiler.

Muhalefet şerhi metni aşağıda yer almaktadır.


2/4487 Esas Numaralı Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne ilişkin HDP’nin muhalefet şerhidir.

 

Genel değerlendirme

Endüstri Bölgeleri kurulmasının temel amacı yüksek teknolojili ve katma değeri yüksek üretim modeli ile yatırımcılara farklı destek ve teşviklerin sağlaması yoluyla avantajlı yatırım alanlarının tahsis edilmesi şeklinde tanımlanabilir. Endüstri bölgelerinin yerli ve yabancı yatırımcılara sağlanan bu destek ve teşvikler ile üretim maliyetlerini düşürerek ülke ekonomisini gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir seviyeye yükseltmek, ihracatı artırıp, ithalatı düşürmek ve istihdamı artırmak gibi hedeflerinin olduğu söylenebilir.

Görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifi ile de kurulmuş veya kurulacak olan Endüstri Bölgelerinde yatırımın ve üretimin artırılması için yerli ve yabancı yatırımcıları teşvik edecek, bürokratik süreçleri kolaylaştıracak birtakım düzenlemeler içerdiği belirtilmektedir.

Dünyada Endüstriyel gelişmeler ve Türkiye

4. Sanayi Devrimi adı verilen ve bütün dünyanın takipte olduğu teknoloji alanında yaşanan gelişmelere ayak uydurmak için gerekli bütün politik ve ekonomik kapasiteye ulaşmaya can atan ülkeler arasında Türkiye ne yazık ki yine takip ve taklit pozisyonundadır.

Gelişen teknoloji ürünleri, üretimi, dağıtımı olduğu gibi işi yapış tarzımızı hatta basit gündelik hayatımızı dahi oldukça etkilemeye başlamıştır. Sanayide meydana gelen ve geniş çaplı değişimi tetikleyen dönemler “Sanayi Devrimi” olarak adlandırılmaktadır. Devrimleri tek bir olaya veya icada bağlamak çok zordur; çünkü belirli bir dönem içinde meydana gelen gelişmelerin bütünü sanayide çağın değişmesini sağlamaktadır.

Birinci Sanayi Devrimi özellikle buhar makinesi başta olmak üzere çeşitli makinelerin keşfi ve madenlerin verimli kullanılması ile tarımın, ulaşımın gelişmesini ve el emeğine dayanan üretimin seri üretim yapan fabrikalara evrilmesini sağlamıştır. Elektriğin yaygın kullanılmaya başlaması fabrikalardaki verimliliği arttırmış, beraberindeki gelişmeler ile İkinci Sanayi Devrimi olarak adlandırılmıştır. Bilgisayarın icadı, uzay çalışmaları ve üretimde otomasyon, kısaca dijitalleşme Üçüncü Sanayi Devriminin temelidir. Ve günümüzün 4. Sanayi Devrimi, Endüstri 4.0 adıyla bilinen siber-fiziksel yeniliğin uygulanması şeklinde tezahür etmektedir.

Endüstri 4.0’ın ayrılmaz bileşenleri arasında bulut bilişimi, büyük veri ve tabii ki nesnelerin interneti yer almaktadır. Yeryüzündeki tüm cihazların birbiriyle bilgi ve veri alışverişi içinde olduğu, insanlardan neredeyse bağımsız olarak kendi kendilerini koordine ederek üretim yapabilecek akıllı fabrikaların kurulduğu bu yeniçağın adına 4. Sanayi Devrimi çağı denilmektedir.

Nesnelerin interneti aslında özetle bütün fiziksel sistemlerin siber sistemler ile kontrol edilmesi demektir. Örnekleme yapacak olursak bir futbol topunun bile gol çizgisini geçip geçmediğinin topa konulacak bir çipin gönderdiği sinyal ile dijital olarak değerlendirildiği bir dünyadan bahsediyoruz.

Sanayi devriminin dördüncü jenerasyonu olarak nitelendirilen Endüstri 4.0, ilk kez Almanya’da bir fuar esnasında telaffuz edilmiştir. Endüstri 4.0’ın en büyük amacı, birbirleriyle haberleşen, sensörlerle ortamı algılayabilen ve veri analizi yaparak ihtiyaçları fark edebilen robotların üretimi devralıp; daha kaliteli, daha ucuz, daha hızlı ve daha az israf yapan bir üretim yapmak olarak tanımlanmaktadır.

Seri üretimden sonra akıllı üretim çağını başlatan Endüstri 4.0, dijital dönüşümün gelişen teknoloji dinamiklerinden beslenen bir terimdir. Küresel ekonomide rekabeti yakalamak isteyen şirketler için, akıllı fabrika sistemlerinin oluşmasının yanında, yenilikçi otomasyon sistemleri geliştirilmesi demektir. Günümüzün şirketleri, fabrikaların üretim-dağıtım süreçlerinin izlenmesi ve arıza-defo teşhislerinin yapılabilmesi için yapay zekâya sahip akıllı robotlarını üretime sunmaya başladığı bilinmektedir.

4. Sanayi Devrimi daha çok fabrikaları etkileyecek gibi görünse de aslında gelecekteki sosyal hayatımızı bile etkileyebilecek bir yeniliktir. Üç boyutlu yazıcıları sadece sanayide değil, evlerimizde dahi kullanabilecek konuma gelmemiz söz konusudur.

Türkiye’de durum

Endüstri 4.0 dönüşümü uzun bir yol ve Türkiye henüz yolun en başında bile değildir. Türkiye coğrafi konumu ve düşük işgücü maliyeti gibi özelliklerinin artık küresel rekabetçilik açısından yeterli olmadığı bilinen ve sıkça dillendirilen bir gerçekliktir. Endüstri 4.0 Türkiye’nin rekabet gücünü artırabilmek için önemli fırsatlar sunsa da hem özel hem kamu temsilcilerinin bu fırsatların ne kadar farkında olduğu tartışmalıdır.

Sanayide dijital dönüşümü gerçekleştirebilmesi için Türkiye’nin gereken teknoloji ve eğitim altyapısını şimdiden kurması ve eski yapıyı yeni ihtiyaçlara uyarlaması gerekmektedir.  Firmalarının üretimi halihazırda ne kadar otomasyon çerçevesinde yürütülmekte, henüz 3. Sanayi Devrimi standartlarında üretime devam mı ediyor, süreçler ne kadar standartlaşmış gibi soruların cevapları acilen rakamlarla ortaya konulmalıdır.

Diğer yandan, sanayide dönüşüm gerçekleştikçe gerekli olacak altyapı ve insan kaynağı planlamasının yapılması, bugünden 10-15 yıl sonrasına hazırlanılması çok kritik bir mesele olarak dikkat çekmektedir.

AKP iktidarı 2023 yılında 2 trilyon dolar milli gelire ulaşmak, dünya ticaretinden yüzde 1,5 pay almak, 500 milyar dolar ihracat yapmak ve kişi başına düşen milli geliri 25 bin dolara çıkarmak gibi hedeflerden bahsederken, ekonomik göstergeler bu hedefin şimdiden ıskalandığını göstermektedir.

İmalat sanayisinin üretim yapısında ve dijital dönüşüm sürecinde, organize sanayi bölgeleri (OSB), endüstri bölgeleri (EB) ve teknoloji geliştirme bölgeleri öncü rol üstlenmesi gerekmektedir. Ancak, Türkiye’de Otomotiv sektörü dışında öne çıkan bir sektör henüz olgunlaşmamıştır. Türkiye Endüstri 4.0’a geçişte geç kalmış durumdadır. Türkiye’nin bu yeni teknoloji devriminde henüz istenilen noktada olmadığı ortadadır. Dijital dönüşümde beklenilen ivmeyi yakalayamamıştır. Bu ivmeyi yakalayamaz ise sanayi devrimini yapan ülkeler ile yapamayan ülkeler arasında oluşan uçurumun dibinde yer almaya devam edecektir.

Endüstri Bölgeleri için yapılması gerekenler

  • Endüstri Bölgelerinin çeşitli sorunlarının mevzuat değişiklikleri ve kurumsal koordinasyonla çözülmesi gereklidir. Endüstri bölgelerinde faaliyet gösteren işletme ve kooperatif temsilcilerinin birçok talebi bu düzenleme ile yerine getirilmemiştir. Bu kapsamda aşağıdaki talepler için gerekli düzenlemeler yapılmayı beklemektedir.
  • Endüstri bölgelerinde inşaat veya iskân ruhsatına aykırılık halinde, kaçak inşaat alanları hakkında uygulanması gereken: yapı tatil tutanağı, mühürleme, idari para cezası, yıkım kararı ve yıkım işlemleri prosedürü için düzenleme yapılması gerekmektedir.
  • Aynı şekilde “işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı” almaksızın kaçak çalışan işyerlerinin mühürlenmesi, idari para cezası verilmesi, kirletme, yol işgali vb. durumlarda kabahatler kanununa göre yaptırımların uygulanması için düzenleme yapılması gerekmektedir. Konu hakkında fiili olarak sorunların yaşandığı bilinmekte ve birçok kesim tarafından dile getirilmektedir.
  • Endüstri bölgesi yöneticisi veya işleticisi olan tüzel kişiliğin; (bölge içerisinde atık su, temizlik, güvenlik işlerini; alt yapıları, ortak alanları ve tesisleri işletmesi, bakım onarım işlerini yürütmesi vb. verdiği hizmetlerin karşılığı aidat toplaması, düzen ve tertibatı sağlaması için) bağlayıcı düzenleme olmadığı (Yönerge, Yönetim Planı vb.) ve bu işlerin yapabilmesi için düzenleme yapılması gerektiği burada faaliyet gösterenlerce ifade edilmektedir.
  • Yerel yönetimle koordinasyon halinde altyapı, hafriyat ve çevre düzenlemesi konularında bölge yönetimine yetki devri yapılması gerekmektedir. Endüstri Bölgelerini de altyapıları işletme, elektrik, doğalgaz vb. dağıtım ve satış yapabilme yetkilerinin verilmesi için düzenleme yapılması gerektiği ifade edilmektedir. Ayrıca Endüstri Bölgelerindeki destek, muafiyet ve teşviklerin (özellikle vergi ve harçların) açıklayıcı şekilde düzenlemesinin işleyişte kolaylık sağlayacağı ifade edilmektedir.
  • Özel endüstri bölge sınırları dışındaki altyapı bağlantıları ile ilgili iş ve işlemlerin Bakanlığın ve ilgili yerel yönetimin koordinasyonunda ilgili kurum ve kuruluşlarca yerine getirilmesine ilişkin düzenleme yapılması gereklidir.
  • Endüstri Bölgelerindeki, OSB’lerdeki Sanayi ve Teknoloji Kooperatiflerinin de Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlanması, Anonim şirketleşmenin zorunlu olması durumlarında kooperatiflerin kazanılmış haklarının korunmasını, bu bölgelerde faaliyet gösteren kooperatif temsilcilerince ifade edilmektedir.

Kanun Teklifi Üzerine Değerlendirmeler

Şüphesiz ki ekonominin iyileştirilmesi, sanayi üretiminin, teknoloji üretiminin artırılması bu ülkede yaşayan bütün yurttaşların ortak arzusudur. Getirilen bu kanun teklifinin içerisinde tartışılması gereken maddeler olması bir yana ülkemizin yaşadığı ekonomik krizin çözümüne ilişkin herhangi bir hüküm bulunmaması bizleri şaşırtmamaktadır. Toplumun bizlerden beklentisi ülkede yaşanılan derin ekonomik sıkıntıların giderilmesine yönelik birtakım kanunlar çıkarılması, adımlar atılmasıdır ancak buna ilişkin bir hükme rastlamak mümkün değildir.

Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin tüm toplumun güvensizliğine mail olmuş TÜİK rakamlarında dahi Mayıs ayı tüketici enflasyonu % 73,5, üretici fiyat enflasyonu % 132 olarak açıklanmışken, üretici ve tüketici enflasyonundaki farkın iki katına yaklaşması, üretimdeki bu maliyet artışının önümüzdeki aylarda hem üreticilere hem de tüketicilere daha zor günler yaşatacağının bir işarettir.

TÜİK, ya manipülasyonlar yaparak tüketici enflasyonunu bir yerlerde sabit tutmaya çalışacak ya da üretici enflasyondaki bu artışları yansıtmak durumunda kalacaktır. Elbette bütün mesele TÜİK’in rakamlarından ibaret de değildir, çarşıda, pazarda durumun ne olduğunu çok daha açık bir şekilde görülmektedir.

Endüstri bölgelerinin kurulmasında ÇED süreçleri işletilmelidir

Getirilen Kanun düzenlemesi içerisinde ÇED süreci ile ilgili 4. maddenin ÇED mevzuatında detaylı yer almasından dolayı ek bir maddeye ihtiyaç duyulmadığından kaldırıldığı belirtilmektedir. Doğanın endüstriyel faaliyetler için kullanım hizmetine sunulması ekolojik kaygıları da berberinde getirmektedir. Endüstrileşme, sanayileşme mevzusu tümüyle doğamızı ve canlıların yaşam alanlarını tahrip eden bir yerden ilerlemektedir. Maalesef neredeyse herhangi bir canlının ne kadar yaşayacağına, kaç tane olacağına artık insanlar karar verir hale gelmiştir. “Koruma altına alınmış şu kadar canlıdan 100 tane kalmıştır, dolayısıyla bu 100 tane canlıyı yaşatmaya devam edeceğiz” gibi haberlere rastlamaktayız. Bunlar hep insanlığın hırsları sonucunda, küresel ekonominin, sanayileşmenin bizlere yaşattığı sonuçlardan biridir.

Dolayısıyla ister doğanın dengesi açısından ister inançsal açıdan bakılsın bu vahim bir meseledir. Sanayileşme/endüstrileşme meselesi bir bütün olarak doğanın dengesinden canlıların kendi döngüsünden koparılmasını engelleyecek şekilde ÇED süreçlerinin titizlikle işetilmesi gerekir, bunun önüne ne kadar set çekebiliyorsa o kadar set çekilmelidir.

Diğer taraftan, Komisyon görüşmelerine Bakan Yardımcısının “Şurada ot var, burada kök var gibi yaklaşarak biz sanayiyi geliştiremiyoruz ya da yatırım yapamıyoruz.” sözü açıkça sorunlu bir yaklaşımdır. Doğaya bakış bir bütün olmalıdır, yaşam açısından vazgeçilmezdir. Yaşadığımız mevsimde yağan yağışların doğaya, kentlerimize nasıl zararlar verdiğin hepimiz yaşayarak görmekteyiz. Bu zararların altında yatan temel nedenler arasında doğanın talanı, doğanın tahrip edilmesi ve oluşan iklim krizi sonucunda insanların, hayvanların bütün canlı yaşamının yok olmasına tanıklık ediyoruz. Yani kâr edeceğiz diye doğayı görmeyelim, ÇED raporu önemsizdir, engeldir gibi yaklaşımlar çok doğru yaklaşımlar değildir. İktidarın bu yaklaşımına karşı muhalefet etmek, yatırıma, sanayiye karşı olduğumuz anlamı taşımamaktadır. Yirmi yıllık AKP iktidarının pratiği, özellikle de son altı yıllık süreçte ne muhalefeti ne halkı ne sizin aleyhinize çıkan mahkeme kararlarını ne kanunları ne de yasaları dikkate almadığınız göstermektedir.

2014 yılında Zilan Deresinde yapılması planlanan HES, Danıştay’ın durdurma kararına rağmen devam etmiştir. Van Valiliği ve Çevre Şehircilik Müdürlüğünün “ÇED gerekli değil” raporu ve Bakanlığın acil kamulaştırma kararıyla HES yapımı hâlen devam etmekte ve durdurulmamaktadır.

Yine, dünya mirası olan Hasankeyf’in insanlık tarihinin olduğu bir yerin sular altında gömülmesini doğru bulmadığımızı her platforma ifade ediyoruz. Oysa iktidar tarafının bize söylediği şey: “Ama bizim paraya ihtiyacımız var.” olmaktadır.

Bu şunu göstermektedir aslında; doğanın, yaşamın esas alınmadığını, önceliğin kâr ve rant üzerine kurulduğunu ve bu çerçevede birçok yatırım yapıldığını ve bu yasal düzenlemelerin de bunları kolaylaştıran düzenlemeler olduğunun emaresidir. Dolayısıyla insan sağlığına ve yaşamına, tüm canlıların yaşamını etkileyen düzenlemelere bu yüzden karşı olduğumuzu bir kez daha belirtmek gerekiyor. Bunlar için de gerçekten gerekli tedbirlerin alınması gerekiyor. Yani yaşanan pratiklere göre onlarca, yüzlerce ÇED raporuna, olumsuz ÇED raporuna ya da “Olmaması gerekiyor.” denmesine rağmen birçok yatırım bu raporlara rağmen yapılmaya devam etmektedir. İktidarın yarattığı bu güven sorunu aşılmadan getirilen bu düzenlemelere olumlu yaklaşmamız söz konusu olamaz.

İktidar mensuplarının komisyonda ifade ettikleri “Biz de çevreye duyarlıyız, hassasız, biz de çöplerimizi kapıya ayrı koyuyoruz, kapının önüne çiçek ekiyoruz.” açıklaması çevreye nasıl ciddiyetsiz baktıklarının göstergesidir. Doğaya çevreye duyarlı olmak, çöpleri kapıya ayrı koymakla değil, bilimsel ÇED raporlarının esas alınması ile mümkün olabilir.

Kuraklık ve iklim krizinin getirdiği tedbirlerin alınması kişisel ve kurumsal alışkanlıkların ve işleyişlerin dönüşümüyle mümkündür. Doğa talanının yol açtığı olumsuz sonuçlardan biri de yine Van’da çok etkili olmaktadır. Van Gölü ve göçmen kuşların diyarı olan Erçek Gölü’nde ciddi bir çekilme vardır ve kurumayla yüz yüzedir. Artık yüzlerce kuş, flamingolar da dâhil burada yaşam alanı bulamadığı için konaklayamamaktadır. Bunlar çokça basında yer almıştır. Uyarılarımızı tekrar etmekten bıkmayacağız. Yatırımlarımızın gerçekten geleceğimizi, yaşamımızı yok etmeden yapılması gerekiyor. Endüstrinin teşvik edilmesi ancak çevre ve ekolojiye minimum zarar verme koşullarında desteklenebilir. Ekoloji ve çevrenin etkilenme koşulları öngörülmeden, rant ve üretim hırsıyla yapılan girişimlerin dünyayı ve ülkeyi getirdiği durum da ortadadır.

İrtifak hakkı devredilmemelidir

5. maddede mülkiyet meselesi ile ilgili mülkiyetin devri, satışı konusu edilmektedir. Endüstri bölgelerinde yatırımcıların 49 yıl kiralama +49 yıl uzatma hakkı tanınmışken, bunun üzerine ayrıca isterlerse yatırım yaptıkları araziyi rayiç bedel üzerinden satın alabilmelerinin önü açılmaktadır. Bu bir ihtiyaçtan değil, gerekçede belirtildiği gibi yatırımcıları talepleri üzerine getirilmiş bir maddedir. AKP iktidarının alışkanlık haline getirdiği şekilde parlamentoya sevk edilen kanunların büyük bir kısmı belirli sermaye gruplarının, belli işletmelerin talepleri doğrultusunda hazırlandığı bilinmektedir. Dolayısıyla burada belirli sermaye gruplarının talebi üzerine bu satış maddesinin buraya konduğu anlaşılmaktadır. Bu durum herkesin aklında çeşitli örneklerden kaynaklı olarak soru işareti oluşturmaktadır. Yani neredeyse 100 yıl gibi süreyle ve cüzi bir kirayla yatırım yapacağı yere yatırım yapmak için o yerin tapusunun verilmesinin şart koşulmasına hiç de art niyetsiz bir yaklaşım olarak bakılamaz.

Endüstri bölgelerinde yerel yönetimler de söz sahibi olmalıdır.

Diğer taraftan, kurulu veya kurulacak olan endüstri bölgelerindeki yer seçimlerinin, sadece bakanlığın veya merkezî yönetimin yetkisinde olması doğru değildir. Şüphesiz merkezi bir Türkiye planlaması önerisi olabilir, ancak, iktidarın merkezileşme hastalığı burada da devam ederek yerel yöneticilerin, yerel halkın inisiyatiflerinin tümüyle ellerinden alındığı süreç hızla örülmeye devam etmektedir. Bir yerde endüstri bölgesi yapılması planlanıyorsa, o ilin yerel yönetimine, belediye meclisine, yerel inisiyatiflerine hiç söz hakkı tanınmadan emrivakilerle yapılması ilerde yaşanabilecek bütün sıkıntıların müsebbibi sayılacaktır.

Zonguldak Filyos Vadisindeki proje yatırımı örneğinde yaşandığı gibi planlama ilkelerine aykırı olarak gübre ve hurda eritme fabrikası kurulması yöre halkı tarafından ve ciddi itirazlara neden olarak mahkeme süreçlerine taşınmıştır. Doğaya ve çevreye zarar verebilecek bu projeye iktidar yanlısı yöneticilerin dahi karşı çıktığı bilinmektedir. Dolayısıyla, sanayi veya endüstri bölgeleri kurulması planlanırken, bütün yetkinin merkezi idarelerde olması, tek başına bu uygulamayı onaylaması doğru bir yöntem değildir. Merkezî iktidar planlama yapabilir, önerebilir, ancak bunun mutlaka yereldeki belediye meclisleri tarafından tartışılması, yerel inisiyatiflerin görüşlerinin alınarak sürece sunacakları katkılar sonucunda hayata geçirilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır.

HDP olarak, bu kanun teklifi üzerine yukarıda özetlemeye çalıştığımız uyarılarımızın dikkate alınması ve bu doğrultuda gerekli düzenlemelerin yapılması yerinde olacaktır.

Maddeler Üzerine Değerlendirme

ÇED ile ilgili maddeler (2. 3. 13.)

2. Madde: Görüşülmekte olan Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2. maddesinin birinci fıkrası ile 4737 sayılı Kanunun 3. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “endüstri bölgelerinin kurulması” ifadesinden sonra gelmek üzere “veya kurulu bölgelere ilave alan” ibaresi ile ikinci cümlesinde yer alan “endüstri bölgelerinin kurulmasına” ifadesinden sonra gelmek üzere “veya alan ilavesine” ibaresi eklenmektedir.

Dünya sanayileşme tarihinin bütün süreçlerinde sanayileşmenin çevresel sorunları arttırdığı ve geri dönülemez yıkımlara yol açtığı bilinmektedir. Dünya genelinde küçük arazilerin sanayileşme alanlarına dönüştürülmemesi için özel önlemler alınmaktadır. Endüstrinin teşvik edilmesi ancak çevre ve ekolojiye minimum zarar verme koşullarında desteklenebilir. Ekoloji ve çevrenin etkilenme koşulları öngörülmeden atılacak adımların doğada nasıl bir tahribat yarattığı ortadadır. Sanayi üretiminin tarım alanlarının yok olmasına yol açacak biçimde kullanıma açılmasının ülkenin gıda üretimine olumsuz etkileri gözetilmeden atılacak adımların tüm toplum kesimlerinin gıda krizi ve yoksulluk ile karşı karşıya kalması demektir.

Her türlü endüstriyel üretim çevreyi mutlaka etkilemektedir. Endüstri bölgeleri için düşünülen devasa alanlar da bu bağlamda gerekli çevresel riskleri bertaraf edecek şekilde planlanmalıdır. Sanayi üretimi için tahsis edilen alanlar için “ÇED gerekli değildir” kararı alınmasının ne kadar vahim sonuçlara yol açabileceği yaşanan birçok deneyimle test edilmiştir. Hal böyleyken, değişiklik ile kurulmak istenen ilave alanlara izin verilmesi halinde de “ÇED olumlu” raporu alınmış olması gerekli olmalıdır.

Sanayi veya Endüstri üretimi için tahsis edilen tüm alanlar için ÇED olumlu raporu alınmasının bir zorunluluk olarak görülmesi artık yerleşik bir hüküm halini almalıdır.

3. Madde: Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 3. maddesi ile yapılmak istenen değişikliğin haricinde 4737 sayılı Kanunun “Yatırım izni” başlıklı 3/A maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ÇED Gerekli Değildir” ibaresinin bir üste yer alan üç paragrafta açıklanan nedenlerle mevcut kanun metninden çıkarılması gerekmektedir.

13. Madde: Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 13. maddesi ile yapılmak istenen değişikliğin haricinde 4737 sayılı Kanunun Geçici Madde 2. Bendinin ikinci fıkrasında yer alan “ya da ÇED gerekli değildir kararı alınmış olması” ibaresinin üste açıklanan aynı nedenlerle mevcut kanun metninden çıkarılması gerekmektedir.

Diğer maddeler

5. Madde: Söz konusu düzenleme ile kamulaştırılan taşınmaz malların yatırımcılar lehine sürekli irtifak hakkının tesis edilebileceği, yatırımcının talep etmesi halinde taşınmazların rayiç bedel üzerinden satılabileceği, Hazine adına tesis edilen taşınmazlarda yatırımın tamamlanması halinde yatırımcıya bedelsiz olarak devredebileceği gibi hükümler içermektedir.

Bu tarz ihtisas bölgelerinin kalıcı bir şekilde bir kişiye, gruba, yatırımcıya irtifak hakkı sağlanarak bırakılması kamu yararı barındırmamaktadır. Hazine adına yapılması gereken kamulaştırmalar hiçbir koşulda kişiler/şirketler lehine bir düzenlemeye konu olmamalıdır. Dolayısıyla bu düzeleme geri çekilmelidir.

9. Madde: Görüşülmekte olan Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 9. maddesinin birinci fıkrası ile değiştirilmek istenen “yüz bin” ibaresinin “yüz elli bin” olarak, a) bendinde ki “yedi yüz elli milyon Türk lirası” ibaresinin “bir milyar Türk Lirası” olarak değiştirilmesi, a) bendinin devamına getirilen “Ancak başvuru sahibinin talep etmesi ve özel endüstri bölgesi içerisindeki özel mülkiyete konu arazi maliklerinin bu Kanun hükümleri gereğince yatırım yapacağını taahhüt etmeleri koşulu ile kamulaştırma yapılmaz.” ibaresinin teklif metninden çıkarılması, Ayrıca, 4737 sayılı Kanunun 4/Ç maddesinin c) bendindeki “c) Yeni yatırıma ilişkin “ÇED Olumlu” kararı veya “ÇED Gerekli Değildir” kararının alınmış olması” ibaresinin “ÇED olumlu kararı alınmış olması” şeklinde değiştirilmesi gereklidir.

ÇED gerekli değildir” kararı sanayi üretimi yapılacak bir yer için mümkün olamaz. Her türlü endüstriyel üretim çevreyi etkilemektedir. Yüz elli bin metrekare üzerine kurulu bir üretim tesisi için bu durum olağan bir sonuç olacaktır. Öte yandan devletin hazine arazilerinde desteklenen yatırımcıların bu bağlamda gerekli çevresel riskleri bertaraf edecek girişimleri de öngörerek bu işletmeciliğe başlaması gerekir. Ayrıca bu tarz ihtisas bölgelerinin kalıcı bir şekilde bir kişiye, gruba, yatırımcıya bırakılması kamu yararı barındırmamaktadır. Hazine adına yapılması gereken kamulaştırmalar hiçbir koşulda kişiler lehine bir düzenlemeye konu olmamalıdır.

10. Madde: Görüşülmekte olan Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 10. Maddesi ile teklif edilen “Yönetici şirket, Bakanlığın talebi üzerine faaliyetleriyle ilgili her türlü belge ve bilgiyi Bakanlığa sunmakla yükümlüdür. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen yönetici şirket görevlilerine elli bin Türk lirasından iki yüz bin Türk lirasına kadar Bakanlıkça idari para cezası verilir. Verilen idari para cezaları, tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir.” ibaresinin, “Yönetici şirket, Bakanlığın talebi üzerine faaliyetleriyle ilgili her türlü belge ve bilgiyi Bakanlığa sunmakla yükümlüdür. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen yönetici şirket görevlilerine iki yüz elli bin Türk lirasından yedi yüz elli bin Türk lirasına kadar Bakanlıkça idari para cezası verilir. Yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonucunda çevresel zararlar açığa çıkarsa idari para cezası beş katına kadar arttırılabilir. İdari para cezası verilmiş olması diğer zarar tazmin davalarının açılmasına engel teşkil etmez. Verilen idari para cezaları, tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir.” şeklinde değiştirilmesi yerinde olacaktır.

Çevresel kirliliklerin müsebbibi olan girişimlerin dönem dönem sorumsuzluk içeren yaklaşımlarının bulunduğu ve birçok yerde bu yöndeki yaklaşımların hem doğaya hem de topluma zarar verdiği ve verilen zararın çoğu zaman yaptırımsız kaldığı veya çok sembolik yaptırımlarla/cezalarla konunun geçiştirildiği gözlemlenmektedir. Söz konusu endüstriyel üretim ise çevresel duyarlılığın üst düzeyde tutulması, bu alandaki yatırımcıların ve şirketlerin ihmal ve kasıtlarının ağır yaptırımlara maruz bırakılması elzemdir. Caydırıcı yaptırımların olmaması veya uygulamaya yansıtılmaması özensiz ve çevreye zarar veren bir sanayileşmeye alan açacaktır.

11. Madde: Görüşülmekte olan Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 11. maddesinin “Endüstri bölgelerinin yer seçimi ilgili belediyenin imar planı dikkate alınarak belediye meclisinin kararı ile belirlenir. Yer belirlendikten sonra 60 gün ilan süresi olacak şekilde ilan edilir. Bu Kanunun uygulanmasıyla yer seçimi dışındaki ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir.” şeklinde değiştirilmesi yerinde olacaktır.  

Endüstri bölgelerinin yer seçimi sadece Bakanlığın ve merkezi yönetimin kararları ile değil yerel yönetimlerin de yetki alanında olmalıdır. Bu durum sadece yer seçimini yönüyle değil, geri dönüşüm ve arıtma ve diğer alt yapı çalışmalarının koordinasyonu boyutlarıyla da önemlidir. Çünkü belediyelerin yer seçim süreçlerine dahil edilmediği ve imar planlarının esas alınmadığı merkezi kararlarla bu ve benzeri yerlerin belirlendiği durumlarda kamu yararına uygun olmayan yer tespitleri olabilecektir. Ayrıca belirlenen yerlere ilişkin ilgili belde ve mahalle halkının itirazının olması durumunda gerekli başvuru yollarının düzenlenmiş olmasına imkân tanınmış olacaktır.

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu