Muhalefet Şerhleri

TİM ve ihracatçı birliklerini baskı altına alıp etkisizleştirecek kanun teklifine muhalefet şerhi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, 2/4260 Esas Numaralı Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi‘ne muhalefet şerhi sundu. Kanun teklifiyle sermayeye destek çıkılırken üreticinin ve emekçinin görmezden gelindiğine dikkat çeken Kenanoğlu, ekonomik krizin yükünün haklın üzerine yıkılmak istendiğini ifade ediyor. Düzenlemelerle beraber İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) özerk yapısının ortadan kaldırılacağını da vurgulayan Kenanoğlu, iktidarın ihracatçı birlikleri üzerinde baskı kurarak liyakatsiz atamalarla kadrolaşmak istediğini belirtiyor.

Muhalefet şerhi metni aşağıda yer almaktadır.


MUHALEFET ŞERHİ

2/4260 Esas Numaralı Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne ilişkin HDP’nin muhalefet şerhi aşağıdadır.

 

Usule ilişkin değerlendirme

İkisi yürürlük maddesi olan 12 maddelik bu kanun teklifi 5 kanunda değişiklik öngören mini bir torba kanundur. Belediye Gelirleri Kanunu, Serbest Bölgeler Kanunu, Türkiye İhracatçılar Meclisi Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Helal Akreditasyon Kanunu gibi birbirinden bağımsız beş ana kanunda teknik düzenlemeler öngörmektedir.

Ancak, bu şekilde torba kanun yapma tekniğinin demokratik işleyişle ilgisi olmadığını daha önceki uygulamalarınızda da dile getirdiğimiz gibi bir kez daha ifade etmekten imtina etmeyeceğiz.

Genel değerlendirme

Türkiye’nin ekonomik tablosu son yılların en büyük krizi ile yaşadığımız gerçeğini resmi rakamlarla bile gözler önüne sermektedir. Resmi TÜİK rakamları ile bağımsız enflasyon araştırma grubu olan ENAG rakamlarını karşılaştırdığımızda, aralarındaki şaşırtıcı fark iktidar yanlıları için bir şey ifade etmese de nasıl bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmek önem arz etmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Nisan ayına ilişkin tüketici ve üretici fiyat endekslerini yayımladı ve buna göre yıllık enflasyon yüzde 69,97, aylık bazda ise yüzde 7,25’lik artış olduğu görülmüştür. ENAG ise yıllık bazda bu rakamın iki katından fazla olarak; % 156,86, aylık bazda ise 8,68 artış olduğu açıklamıştır. TÜİK’in rakamlarını dahi baz aldığımızda Nisan ayı verilerinin ekonomistlerin beklentilerinin de (% 68,3) üzerinde gerçekleştiğini bizlere göstermektedir.

Üretici fiyatlarındaki yıllık artış ise Mart 1995’ten bu yana görülen en yüksek artış olduğu kaydedilmiştir. TÜİK verilerine göre üretici fiyat endeksi Nisan’da bir önceki yılın aynı dönemine yüzde 121,82 artmış, aylık bazda artış ise yüzde 7,67 olmuştur. Verilere göre bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, yüzde 105,86 ile ulaştırma, yüzde 89,10 ile gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde 77,64 ile ev eşyası olmuştur.

Yıllık en düşük artış yüzde 18,71 ile haberleşme ana grubunda gerçekleşmiş. Aylık bazda bakıldığında en yüksek artış ise yüzde 13,38 ile gıdada olmuştur. Gıdayı yüzde 7,43 ile konut, yüzde 6,96 ile giyim ve ayakkabı izlemiş durumdadır. Nisan ayında endekste yer alan 409 maddeden 3372sinin ortalama fiyatında artış gerçekleştiği görülmektedir.

Enflasyon sepetindeki seçilmiş maddelere bakıldığında en yüksek fiyat artışı yüzde 69,30 ile kuru soğanda olmuştur. Kuru soğanı yüzde 45,27 ile kıvırcık, yüzde 42,26 ile domates izlemektedir. Üretici fiyat endeksine bakıldığında en yüksek artışların enerji kalemleri olduğu görülmektedir. TÜİK verilerine göre, kok ve rafine petrol ürünleri yüzde 249,55, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme yüzde 247,50, ham petrol ve doğal gaz yüzde 243,52 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler olmuştur.

Enflasyonda yaşanan bu son gelişmelere göre Merkez Bankası da enflasyon tahminlerini yukarı yönlü revize etmek zorunda kalmıştır. TCMB Başkanı, bankanın yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde 23,2’den yüzde 42,8’e yükseltildiğini açıklamıştır. Yine TCMB’nin 2022 yıl sonu gıda enflasyonu tahmini ise yüzde 24,2’den yüzde 49’a yükseltildiği açıklanmıştır.

Bu resmi rakamlar bile ekonomik bir kriz sarmalına yakalandığımızı göstermektedir. Krizden çıkış bu iktidarın gitmesi ile korkunç israfın önüne geçilmesi, üretimin, tarım ve hayvancılığın desteklenmesi, dışa bağımlılığın azaltılması, faiz-enflasyon döngüsünün realize edilmesi, ülkede var olan antidemokratik uygulamaların son bulması ile mümkün olabilecektir.

Getirilen bu kanun teklifi sermaye kesimlerinin taleplerinin karşılanmasından başka ne emekçilere ne üreticiye ne de düşük ücretle çalışmak zorunda kalan milyonların yüksek enflasyon altında ezilmesine merhem olabilecek hiçbir düzenlemeyi içeremediği görülmektedir. Dolayısıyla bu palyatif tedbirlerin, ekonomik krizin gündeme gelmesini perdelemekten başka bir amaca hizmet etmediği çok açıktır.

Ekonomik model-enflasyon çıkmazı

Türkiye Ekonomi Modeli olarak adlandırılan modelle arzu edilen sonuca ulaşılamadığı verilerden ve pazardaki fiyatlardan açıkça anlaşılmaktadır. Son açıklanan dış ticaret verilerine göre, Nisan 2022’de dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 98 artışla 6.1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Ocak-Nisan 2022 döneminde dış ticaret açığı 32.5 milyar dolara çıkmıştır. Yani TL’ye değer kaybettirip cari açığı azaltma ve ardından enflasyonu düşürme denklemi çalışmamış aksine her ikisinde de tarihi rekorlar kırılmıştır. Üretimde ithal girdinin payı çok yüksek olduğu için; ülke para birimi değer kaybettikçe biz de şiddetli enflasyon olmaktadır. Yani önce enflasyon yükselsin sonra düşürürüz anlayışı bugün halihazırdaki refah kaybı ile sonuçlandığını görülmektedir.

Son dört aydır (Kasım 2021-Şubat 2022) Türkiye ekonomisinin cari açıkları artarak sürmektedir. Üstelik bu açıklar göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Öyle ki Kasım’da 13,9 milyar dolarla başlayan süreç, Şubat’ta 21,8 milyar doları aşmıştır. Bunda en büyük etken kuşkusuz dış ticaret açığıdır. Çünkü bu açık Kasım’da 29,5 milyar dolar iken, Şubat’ta 39,6 milyar dolara erişmiştir. Oysa geçen yıl siyasal iktidar, temelini “cari fazla (ve ithal ikamesine kısmen geri dönüşün) oluşturacağı yeni bir ekonomik modeli hayata geçirmeye başladıklarını açıklanmıştı. Gelinen noktada hedeflenenden uzak bir sonuç ortaya çıkmıştır.

Türkiye’nin en büyük krizinin ardından 2003 yılında enflasyon yüzde 29.5, dolar kuru 1.64 liraydı. Bu dönem iktidara gelen AKP bugün enflasyonu makyajlı sunmasına rağmen yüzde 70’e dolar ise 15 TL’nin üzerine çıkarmıştır.

Türkiye, tarihinin en borçlu dönemini yaşamaktadır. Vatandaş da devlet de borç altındadır. Dış borç stoku 421 milyar dolara ulaşmış durumdadır. 25.5 milyon kişi 5 bin 323 TL olan açlık sınırının altında yaşıyor. 51 milyon vatandaş ise 17 bin 340 TL olan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İşsiz sayısı 8.5 milyon. Gençler ise çaresiz kurtuluşu yurtdışında görmektedir.

Ekonominin durumunu ortaya koyan en iyi gösterge halkın pazarda, markette karşılaştığı fiyatlardır. Gerçek enflasyon rakamını bu fiyatlar göstermektedir. Yaklaşık bir yıl önce pazar filesi 100 TL’ye dolarken bugün 100 TL ile ancak 3-4 kilo domates alınabiliyor.

Modelin etkilerinin ilk görüldüğü Ekim 2021’de 1,5 milyar dolar olan dış ticaret açığı Nisan 2022’de yıllık bazda yüzde 75.1 oranında artarak 8.1 milyar dolara çıktı. Dünyanın 17’nci ekonomisi olan Türkiye, 2021 sonunda 21’inci sıraya kadar geriledi. Muhtemeldir ki 2022 sonunda 23. sıraya gerileyeceğiz. Kişi başına milli gelirde ise 87. sıraya kadar indik.

Bugün böylesi bir ekonomik başarısızlık ile karşı karşıyayız. Ekonomi bilimine aykırı “faiz neden, enflasyon sonuç” modeli denendi ve maalesef yanlış olduğu ve alım gücünün azaldığı ve her şeyin çok pahalı olduğu bir şekilde sonuçlanmaktadır. Yurttaşın alım gücü her geçen gün düşmektedir. “Ekonominin kitabını yazıyorduk”, “Uçuyorduk”, “Bütün dünya bizi kıskanıyor”, “2023’te Ay’a sert iniş yapacağız” noktasından, bugün milleti kuru ekmeğe bile muhtaç hale getirilmiştir.

Teklif ekonomik krize çözüm üretmiyor

Bununla yetinmeyen AKP-MHP iktidarı, bu düzenleme ile Belediyelerin gelirini elinde almakta ve İhracatçı Birliklerinin ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) yönetimine kayyum atamak yoluyla çökmeyi planlamaktadır. Bunu genel sekreter ve genel sekreter yardımcılıklarına re’sen atama yoluyla yapmaya çalışmaktadır. Yeni düzenlemeyle İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) özerk yapısının ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Bu şekilde iktidar bu kurumlar kadrolaşma imkânı elde edecektir. Bu durumda liyakatsiz atamaların yapılmasına neden olacaktır.

Ekonomideki doğru politikaların üretilmesi, tüm kurumların görevlerini eksiksiz yerine getireceği, vesayet altında kalmadan çalışan, liyakat esasına dayalı, tarafsız, hukuka uygun, etkin, şeffaf ve denetlenebilir kamu yönetimi anlayışıyla sağlanabilir. İş dünyasının yatırım, üretim ve ihracata yöneleceği, gelir dağılımında eşitsizliğin giderileceği, her vatandaşın insan onuruna yaraşır, iş, aş, gelir ve refah düzeyine ulaşacağı bir anlayışla süreç yönetilmezse Türkiye ekonomisi ve daha kötü bir yere doğru evirileceği kaçınılmaz olacaktır.

Bu düzenlemeyle Belediyeler için önemli gelir kaynaklarından olan reklam ve afiş gelirlerinden mahrum olacaklar. Belediyelerin görev ve sorumlulukları her geçen gün artıyor ancak gelirleri artmamaktadır. Bu düzenleme ile Belediyelerin gelirleri daha da azalmış olacak, gelir kayıplarını telafi edilmesi gerekirken gelirleri azaltılmaktadır. Oysa Belediyeler vatandaşa en yakın hizmet kurumlarıdır ve belediyelerin güçlenmesi, halkın alacağı hizmetlerin güçlendirilmesi gerekmektedir. AKP iktidarın İstanbul seçimlerini kaybetmesiyle belediyelere bakışı değişmiş, halkın çıkarlarından uzak ve partizanlıktan ibaret bir noktaya evrilmiştir.

Bu düzenlemeyle asıl olarak mahkeme ve idari kararları beklenmeden buradaki alanlara yandaş firmaların çökmesi planlanmaktadır. Mehmet Ağar’ın AKP eliyle Marina’ya çökmesi gibi şimdi de Serbest ticaret bölgelerindeki alanlara çökmeler yasal olarak kılıfına uydurulmaktadır. Daha önce Süleyman Soylu’nun belirttiği gibi “sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin” mantığının yeni bir versiyonu ile karşı karşıyayız. Şimdi sormak gerekiyor mu; yıllardır bu işlemler nasıl yapıldı? Neden mahkeme kararları veya usulüne uygun bir şekilde değil de kanun yoluyla söz konusu tasfiyeler yapılmaktadır?

Aynı soruları; İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) atamalar neden 30 gün içinde yapılamamaktadır? Söz konusu atamaların önündeki engeller nelerdir? Neden AKP bu atamaları re’sen yapmaya ihtiyaç duymaktadır?  Ancak bu ve benzeri sorular cevapsız bırakılmaktadır.

Mahkeme kararları beklenmeden, kurumların normal işleyişlerine izin verilmeden saraydan yapılacak atamalar ve saraydan alınan kararlar kimlere yeni rant kapıları açılması amaçlanmaktadır?

İhracatın önemi

İhracat bir ülkenin gelişmesi için çok önemli bir konuma sahiptir, ancak aslolan ihraç edilen ürünlerin değerinin ne olduğudur. İhracat rakamlarına bakıldığında kilogram başına 1,3 dolar civarında olduğu görülmekte, uluslararası arenada gelişmiş ülkelerde bu rakamlar bizim iki katımız civarınadır. Bu rakamı yükseltmek için, yüksek teknolojili ürün üretimi sağlanmalıdır. Ancak, bizde bunun tam tersi yürütülmektedir.

Örneğin, katma değer üretmeyen madenin, işlenmemiş maden ihracının, ham madde ve cevher ihracının ekonomik olarak ülkeye yüksek getirisi yoktur. Dolayısıyla Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in cumhuriyet tarihinde rekor kırarak 5 milyar 930 milyon dolarlık maden ihracı yaptık demesi bir yanılsamadır. Maden sektörü içerisindeki ham maddelerden bahsediliyor. Bu ham maddeleri satmak için, ihraç etmek için dağınızı, taşınızı, ormanımızı, suyunuzu köylünün, insanların bu yaşam alanlarını da tahrip etmektesiniz. Sonuçta bu ihracat değerleri rakamsal olarak övünecek bir yerde duruyor olsa da muhteviyatına bakıldığında, içeriği incelediğinde hiç de övünülecek bir sonuç olmadığı ortadadır. Katma değer üretmeyen, geri dönüşü olmayan madenleri çıkarmak, hammadde olarak ihraç etmek bizi ihracat rekortmeni yapmaz, tam aksine gelişmiş ülkelerin yüksek teknoloji ürünlerinin ithal pazarı haline getirir.

Nisan 2022 Ticaret Bakanlığı verilerine bakıldığında, ihracat yıllık yüzde 24,6 artmış ancak ithalat da yüzde 34,9 artmıştır. Ocak-Nisan 2022 yani o dört aylık verilere bakıldığında ise bir önceki yıla göre ihracat yüzde 21 artarken ithalat da yüzde 40 artmış durumdadır. İhracat rakamları ile böyle övünürken, bunun vatandaşa yansıması nedir? Ekonomi güçleniyor, refah artıyorsa vatandaşa, fiyatlara neden olumlu yansımıyor?

Bu sorulara verilebilecek cevap olumsuzdur. Çünkü ekonomideki çöküntüye karşı iktidar tarafından kamuoyuyla paylaşılan Yeni Ekonomik Model, ihracatı arttırmak suretiyle ülkede istihdamı arttıracak ve döviz sorununu çözecekti. Yeni Ekonomik Modelin ilanından yaklaşık altı ay geçmişken, bu modelin iflası açığa çıkmıştır. Ocak-Mart döneminde dış ticaret açığı yüzde 138,5 artarak 11 milyar 74 milyon dolardan, 26 milyar 406 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Ocak-Mart döneminde yüzde 81,8 iken, 2022 yılının aynı döneminde yüzde 69,5’e geriledi. Bu veriler açık bir iflasın göstergesidir.

AKP-MHP ittifakı bu iflasın maliyetini çeşitli yöntemlerle halka çıkarmanın peşindedir. Bu yöntemlerden biri vergi muafiyetidir. Bu kanun teklifinin birinci maddesinde de bir örneğini gördüğümüz vergi muafiyeti hep sermaye sınıfına sağlanmaktadır. Oysa vergi yükü altında ezilen ve açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca insana destek sağlanmamakta, ÖTV gibi siyasi mantık ekseninde değerlendirilemeyecek bir vergi türünde bile ısrarcı olunmaktadır.

İhracat rakamlarının ucuz işgücü ve sığınmacılar ile ilgisi

İhracatta esas olan, kazandıran, faydası olan ihtisaslaşmış ürünlerin ihraç edilmesidir. Gelişmiş ülkelerde böyle olduğu için ülkelerine, vatandaşına olumlu katkılar sağlarlar. Yukarıda da değindiğimiz gibi ham madde ihracatı ve ucuz iş gücünden kaynaklı olarak elde edilen ihracat rakamları tek başına bir şey ifade etmez.

Ucuz iş gücünden bahsederken, gündemde çok tartışılan sığınmacılar meselesini ilgilendiren kısmına da değinmek gerekir. Ucuz işgücü meselesinde sığınmacıların yeri ve dolayısıyla da bizim karşı karşıya kaldığımız durum nedir?  İçişleri Bakanı diyor ki: “Çok yakın zamanda Suriyeliler gidince önce iş adamları isyan edecek.” ve devam ediyor “Fabrikalarda Suriyeli çalıştır, sömür, sigortası yaptırma, sonra ayak ayak üstüne at ne olacak bu Suriyelinin hâli diye. 1 milyon insan gidecek, kim isyan edecek biliyor musunuz? O iş sahipleri.” demektedir. Bunu kime söylüyor? Hem iktidara söylüyor hem de buradaki ihracatçılara, sektördeki firmalara, işverenlere söylüyor. İçişleri Bakanı, bu sözleriyle hem anayasayı ihlal ettiğini hem de bu ihlalde işverenlerin pay sahibi olduğunu itiraf etmiştir.

Diğer taraftan AKP Genel Başkanı Erdoğan 1 milyon Suriyelinin geri gönderilmesi için hazırlık yaptıklarını ifade ediyor. Arkasından MÜSİAD buna itiraz edince, bu sefer bu söylemin tam tersini söylüyor, yani “Asla göndermeyeceğiz.” diyor. Yine Yasin Aktay da şöyle diyor: “Suriyeliler giderse bu ülkenin ekonomisi çöker.” Bütün bunlara bakıldığında, esasında bu sığınmacılar meselesi ülkedeki kapitalistler tarafından sömürü ve kölelik düzeni hâline dönüştürülmüş olduğu görülmektedir. Burada Suriyeliler hedef hâline getiriliyor, sığınmacılar hedef hâline getiriliyor, bunlar üzerinden milliyetçilik dalgaları, ötekileştirme dalgaları yükseltiliyor, belli bir seçmen kitlesi konsolide edilmeye çalışılıyor, diğer taraftan da bu insanlar emekleri sömürülüyor.

Dolayısıyla bu politika, bu sığınmacı politikası iktidar tarafından çok etik olmayan şekilde ve yine sanayiciler tarafından da sömürülen bir vaziyette kullanılmaktadır. Bu politika tümden yanlıştır. Tabii ki olayın başka başka boyutları da var, güvenlik konsepti çerçevesinde, siyasi hedefler çerçevesinde, ekonomik hedefler çerçevesinde, Avrupa’yı tehdit unsuru olarak elde tutma çerçevesinde birçok amacı var ama konumuz itibariyle ihracat rakamlarının arkasında ki bu gerçekliği de görmek gerekir.

Bütün bunlara göre, ihracatımızı, bu övünülen rakamların sığınmacıların emekleri üzerinden bir sömürü aracılığıyla da meydana geldiğini görmek gerekiyor. O nedenle televizyonların, ekranların karşısına çıkarak o insanları hedef hâline getirmek yerine -biz illa gönderilsin politikası içerisindeki bir parti değiliz- bu insanların insanca yaşama olanaklarının sağlanması gerektiğini ifade ediyoruz. Sığınmacıların, sonuçta fabrikalarda ve atölyelerde bir sömürü aygıtı hâline dönüştürülmesini ve bu yolla elde edilen ihracat rakamlarının da ahlaki olmadığını vurgulamak gerekiyor.

Maddeler açısından değerlendirme;

1. Madde: bu madde ile Türkiye’de gerçekleştirilecek fuarların düzenlendiği iç alanlarda yapılan ilan ve reklamların ilan ve reklam vergisinden muaf tutulması, Belediyeler için önemli gelir kaynaklarından olan reklam ve afiş gelirlerinden mahrum kalmasına neden olacaktır.

Belediyelerin görev ve sorumlulukları her geçen gün artmakta ancak gelirleri artmamaktadır. Bu düzenleme ile Belediyelerin gelirleri daha da azalmış olacak, gelir kayıplarını telafi edilmesi gerekirken gelirleri azaltılmaktadır. AKP iktidarı İstanbul seçimlerini kaybetmesiyle belediyelere bakışı değişmiş, halkın çıkarlarından uzak ve partizanlıktan ibaret bir noktaya evrilmiştir. Oysa Belediyeler vatandaşa en yakın hizmet kurumlarıdır ve belediyelerin güçlenmesi, halkın alacağı hizmetlerin güçlendirilmesi gerekmektedir. Dolasıyla bu maddenin kanun teklifinden çıkarılması gerekmektedir.

2. Madde: 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa eklenecek ek madde ile; Arazisi Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan serbest bölgelerde, faaliyet ruhsatı iptal edilen kiracı kullanıcılar ile üstyapının bağlı olduğu faaliyet ruhsatı iptal edilen yatırımcı kullanıcılara, üstyapıda bulunan mallarının tahliyesi için bir aydan az altı aydan fazla olmamak üzere süre verilir. Verilen süre zarfında gerekli koşulları sağlamayanların kullanıcıların faaliyetlerinin sonlandırılması görünürde olumlu bir düzenleme olarak görülmekle birlikte soru işaretleri barındırmaktadır.

Bu düzenlemeyle da asıl olarak mahkeme ve idari kararları beklenmeden buradaki alanlara yandaş firmaların çökmesi planlanmaktadır. Mevcut kanunda, faaliyet ruhsatı iptal edilen kiracı kullanıcılar ile üstyapının bağlı olduğu faaliyet ruhsatı iptal edilen yatırımcı kullanıcıların mallarının tahliye edilememesinin hangi bağlamda yetersiz kaldığına dair bir açıklık getirilmemektedir. Söz konusu düzenleme ile iktidar yanlısı olmayan kullanıcıların tasfiye edilmesine yönelik şüpheleri doğurmaktadır.

Tasfiye edilecek kullanıcıların yerlerine kimlerin hangi koşullarda ikame edileceğine ilişkin kamuoyuna ve meclise yeterli bilgilendirme yapılmamıştır. Bu neden özellikle bu alanlarda faaliyetlerini yerine getiremeyen kullanıcılardan bazılarının dinlenmesi gerekmektedir. Ancak bu vesile ile mevcut sorunları ve sorunların çözümüne ilişkin bu düzenlemenin gerekli olup olmadığına ve yeterli olup olmadığına dair hakkaniyetli bir kanaat oluşabilir. Dolasıyla bu maddenin kanun teklifinden çıkarılması gerekmektedir.

4. ve 6. Madde; bu maddelerdeki düzenlemeyle İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) boşalan veya yeni ihdas edilen kadrolara 30 gün içinde Ticaret Bakanlığının olumlu görüşü alınarak atama yapılamaması halinde atama Ticaret Bakanlığı tarafından re’sen yapılabilme yetkisi verilmektedir.

Yeni düzenlemeyle İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) özerk yapısının ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Bu şekilde iktidar bu kurumlar kadrolaşma imkanı elde edecektir. Bu durumda liyakatsiz atamaların yapılmasına neden olacaktır. Buradan açıkça anlaşılacağı üzere İhracatçı Birliklerinin ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) iktidarın baskısı nedeniyle genel sekreter ve genel sekreter yardımcılıklarına atama yapamamaktadır. Aksi halde İhracatçı Birliklerinin ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) genel sekreter ve genel sekreter yardımcılıklarına atama yapamamasının bir açıklaması olamaz. Bunun yerine İhracatçı Birliklerinin ve Türkiye İhracatçılar Meclisine (TİM) yönelik baskılara son verilmesi ve olağan akış içinde kurumların kendi atamaları yapmaları sağlanmalıdır. Dolasıyla bu maddenin kanun teklifinden çıkarılması gerekmektedir.

 

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu