Konuşmalar

Kenanoğlu’ndan iktidara: Torba yasanın Katarlılara verilen sözlerin yerine getirilmesi amacıyla hazırlandığını biliyoruz!

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, “Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” üzerine konuştu. Torba yasanın Anayasa’ya aykırılıklar içerdiğini belirterek iktidarın kanun yapma usulünü eleştiren Kenanoğlu, Meclis kürsüsünden “Torba yasanın Katarlılara verilen sözlerin yerine getirilmesi amacıyla yapıldığını biliyoruz!” diyerek iktidara seslendi. Zeytinliklerin ve limanların yandaşlara peşkeş çekilmek istendiğini ifade eden Kenanoğlu, Hazine’ye ilave 200 milyar TL borçlanma yetkisi veren ek madde önerisine tepki gösterdi. Petrol arama işlerinde geceleri 7 buçuk saatten fazla çalışmaması gerektiğini söyleyen Kenanoğlu, OHAL Komisyonu’yla ilgili düzenlemeye ilişkin ise “OHAL Komisyonu başlı başına bir fecaattir, birçok mağduriyete ve intiharlara sebep olmuştur” dedi.

Konuşma videosu ve tutanak metni aşağıda yer almaktadır.


Dönem: 27 Yasama Yılı: 6 Tarih: 20.12.2022 Birleşim: 41 Ham Tutanak Sayfası: 234

Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, bütçe görüşmeleri sürerken Komisyon toplantıya çağrıldı, ben de Komisyonun üyesiyim. Henüz bütçe görüşmeleri tamamlanmamış, normalde bütçe görüşmeleri esnasında komisyonlar genelde çalışmaz; usulen böyle yapılır, milletvekilleri Parlamentoda bir yılın değerlendirmesini dinlerler, konuşurlar ve bütçe görüşmelerinde yer alırlar. Ancak 2022’nin son torba kanunu yani bir torba oluşturmuşlar; 31/12/2022’den önce, iktidarın, yandaşların, şirketlerin, sarı sendikaların ne konuda yasa ihtiyaçları varsa hepsi derlenmiş toplanmış, alınmış getirilmiş, bu torbanın içerisine konmuş ve bizim Komisyona -Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna- geldi. Bir baktık yani bizim Komisyonumuzla alakası olmayan birçok madde var ve sorduk, dedik ki: “Sayın Komisyon Başkanı, bunlar tali komisyonlara gönderildi mi?” Bunların komisyonları var, örneğin sağlıkla ilgili var, millî eğitimle ilgili var, Çalışma Bakanlığıyla ilgili var. Sağlık Komisyonu şöyle bir cevap vermiş, demiş ki: “Zaman yok, toplanamıyoruz.” Şimdi, gelen cevap bu “Zaman yok, toplanamıyoruz.” Niye zaman yok, toplanamıyoruz? Haklılar çünkü bütçe görüşmeleri var, milletvekilleri bütçe görüşmelerinde, zaman yok ama o zaman yokluğunda biz toplanıyoruz, Komisyonda iki gün boyunca kesintisiz çalışma sürdürüyoruz ve işte, bu, yandaşların, şirketlerin isteklerini, taleplerini kanunlaştırmak üzere görüşmelere başlıyoruz.

Şimdi, bu kanun teklifinde dedik ki: “Bir alt komisyon kurulsun.” Toplumsal kesimi, çok önemli kesimleri ilgilendiren maddeler var ve kamuoyundan da buna yönelik itirazlar var “Alt komisyon kurulsun, Anayasa’ya uygunluk incelensin.” dedik, burada tartışması da yapıldı; bunların hiçbirisi yapılmadı. “Anayasa’ya uygunluk raporu var mı?” dedik, uygun olduğuna yönelik rapor da yok yani dediler ki: “Böyle bir rapor olmuyor.” yani biz bunun Anayasa’ya uygunluk incelemesinin denetlenmesini nereden, nasıl yapacağız? İşte “Zaten Anayasa’ya uygun değilse olur verilmiyormuş.” filan gibi şeyler söylendi ama hiçbir şekilde… Yani Anayasa’ya aykırılığı konusu zaten burada tartışıldı ve Anayasa’ya ne kadar aykırı olduğu zaten Anayasa’dan dönen, Anayasa’nın reddettiği maddelerden de görüldü çünkü o madde de burada yine bizim Komisyondan geçmişti, o zaman da tartışırken biz “Anayasa’ya aykırı.” dediğimizde “Hayır efendim, Anayasa’ya aykırı değil.” demişlerdi, gördük işte, Anayasa’ya aykırı olduğu ortaya çıktı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, bu görüşmeler yapılırken esasında bir madde vardı, ortalığı da biraz ayağa kaldıran. Zeytinliklerin madenlere açılmasıyla ilgili bir şeydi. “Üç bölgeyi kapsıyor.” denildi. Evet, birkaç şirketle ilgili bir şeydi, üç bölgeyi kapsadığı ifade ediliyordu fakat zeytinciler size güvenmiyorlar, ekolojistler size güvenmiyorlar, çevreciler size güvenmiyorlar. Siz ne kadar da “Bu üç bölgeyi kapsıyor.” deseniz de bunun başka alanlara sirayet edeceğinden endişe duyuyorlar ve o gün dertlerini, sıkıntılarını anlatmak için kentlerinden, köylerinden kalkmışlardı, Meclisin önüne gelmişlerdi fakat onlara da bir zulüm politikası uygulandı. Polis marifetiyle önlerine barikat kuruldu, açıklama yapmaları engellendi ve milletvekili arkadaşların yardımıyla ancak onlar içeri alınabildi ve temsilci bazında içeride açıklama yapabildiler ve daha sonra da Komisyona gelerek itirazlarını dile getirdiler. Neyse ki Komisyon o köylülerin feryat figanı karşısında geri adım atarak bu maddeyi geri çekti. Daha sonra “Görüşülmek üzere” demişlerdi, ona da tepki gösterince onu da değiştirdiler. Daha sonra “Görüşmek üzere” demediler, umarız daha sonra bir görüşme olmaz o konuda.

Şimdi, burada, tabii, tartışma konusu olan bir de limanlar maddesi vardı, yoğun tartışma konusu. Bu limanlar konusu da yani limanların kiralama süresinin uzatılması ve kırk dokuz yıla çıkartılması da 26 Ocak 2021’de yine bizim Komisyona gelmiş, tartışılmış ve 5 Ocak 2021’de yasalaşmıştı. Evet, AYM bunu 2 Ağustos 2022’de iptal etti ve daha sonra bu, 24 Ekim 2022’de Plan ve Bütçe Komisyonuna getirildi ve orada tepkiler üzerine geri çekildi. Şimdi 31/12/2022 öncesinde bu tekrar önümüze getiriliyor ve biz de tabii soruyoruz: Ya, nedir bu telaşınız, nedir bu aceleniz? Bu kadar EYT’li, 4,8 milyon insan EYT’yle ilgili kanun beklerken bu insanların gözü kulağı Mecliste, her gün sosyal medyada ve her gün bulundukları alanlarda toplantılar yapıp siyasetçilerden, milletvekillerinden talepte bulunurken, bu insanlara söz de verilmişken, bunlar yerine getirilmeyip nedir bu şirketlere olan aceleniz? Tabii o acelenin Katar’a verilen söz olduğunu ve Katarlılara verilen sözün yerine getirilmesi amacıyla yapıldığını da biliyoruz. Hiçbir şekilde Anayasa’ya, yasalara uygun olmayan ve iptal edilmiş bir sözleşme tekrar aynı kiracılarına kırk dokuz yıla kadar çıkartılarak uzatılıyor. Hem rekabet piyasası açısından hem de serbest piyasa ekonomisi açısından da hiçbir kural tanımayan, hiçbir kurala tabii olmayan bir yöntemle peşkeş çekiliyor, tek kelimeyle bu, bunu ifade etmek isterim.

Şimdi, diğer taraftan hani, biz dedik ki: Ya, bu kadar madde var, bu kadar kanun var. Bir de gece yarısı, burada, bakın, bütçe görüşmelerinde, Meclis kapandıktan sonra, Meclis kapandı, herkes buradan gitti, biz Komisyonda görüşmelere devam ediyoruz ve 1 önerge geldi 200 miyar liralık ek bütçe, borçlanma yetkisi. Tek imzayla gelen bir önergeyle 200 milyar borçlanma yetkisi istediler ve tabii şöyle etik olmayan bir şey de yaşadık: Normalde bunun Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmesi gerekiyordu ve bu bütçe meselesinin, ek borçlanmanın Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılması gerekiyor fakat gördük ki Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı bizim Komisyonu ilgili madde için bekliyormuş ve o maddede oraya geldi. Şimdi, biz önerge bize dağıtılınca haberdar olduk. Şimdi, etik olmayan, milletvekillerine karşı bir saygısızlık olarak da Komisyona da karşı bir saygısızlık olarak şu yapıldı: Madem bu önerge hazırdı, bu önerge hazırsa bu önerge önceden niye bize dağıtılmadı? Yani Komisyon toplantıya başladığı anda en azından etik olarak “Şöyle de bir önergemiz var.” niye denilmedi? Gece, bu Genel Kurul kapadıktan sonra, biz yukarıda yalnızken Komisyona önergeler verildi ama Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı önergeyle ilgili açıklama yapmak için oradaydı yani önceden hazırlanmış, beklenmiş ama son dakikada bir korsan önergeyle karşımıza çıkarıldı ve bunun da hem Komisyon açısından hem de milletvekilleri açısından oldukça şık olmayan, saygısız bir tavır olduğunu da ifade etmek isterim.

Şimdi, tabii, konunun içeriği, bu 200 milyarın içeriğiyle ilgili konuşmacılarımız, bölüm üzerinde konuşan arkadaşlarımız içerik açısından bunu değerlendirecekler. Ancak şunu ifade edelim: 2022 bütçesi henüz tamamlanmamışken, henüz burada görüşmeler sürerken son dakikada bir 200 milyar daha ek bütçeye konulmuş oldu, bunun açıklamaları da, çok fazla Komisyonda ikna edecek şekilde bir açıklama da yapılamadı.

Diğer taraftan, petrol arama işlerinde gece yedi buçuk saatten fazla çalışma yani çalışma saatini artırma düzenlemesi getirildi. Tabii, biz şunu sorduk, dedik ki: “Ya, bir defa bu yedi buçuk saatten on bir saate çıkartılıyor ya, işçilerin çalışması. Bu konuda sendika ne diyor? Yani örneğin, Petrol-iş Sendikası bu konuda ne diyor?” “Sendikaya haber verdik ama gelmedi.” dediler ama oraya o özel şirketlerin derneğinin başkanı çağrılmıştı. Onlar bu kanunu, bu maddenin kendileri için ne kadar önemli olduğunu, iş verimliliği açısından, oradaki çalışma verimliliği açısından ne kadar önemli olduğunu anlatmışlardı ama işçiler cephesinden bu konuyu anlatacak bir kimse yoktu, ne bir işçi temsilcisi çağırılmıştı ne de bir sendika çağrılmıştı. “Sendikayı çağırdık ama gelmedi.” dediler, eğer gelmedilerse o da o sendikanın vebalidir yani senin çalışanlarını ilgilendiren bir konuda kanun çıkartılıyor ve davet edildiğin hâlde sen Komisyona gelmiyorsan, biz de o sendikanın nasıl bir sendika olduğunu sorgularız. Dolayısıyla aslında turizmde, sağlıkta ve güvenlikte olan süreli -yani süresiz- çalışma sistemi böylelikle riskli gruplar olan yani petrol gibi riskli gruplara da getirilmiş oldu.

Şunu ifade ettik: Yani işçiye sorsanız ne olacak. İşçi belki daha fazla tatil yapmak için, belki daha fazla dinlenebilmek için on bir saat çalışmayı kabul de edebilir çünkü biz Amasra Maden Komisyonunda çalışırken madenci sendikaları, maden sendikaları bize şunu söyledi: “Oradaki işçiler şunu seçmek zorunda: Ya dışarıda çoluna çocuğuna ekmek, yiyecek götüremeyecek ve bu eziyeti, bu zulmü yaşayacaklar, ölüme mahkûm edilecekler ya da madenlere girerek bu ölüme mahkûm edilecekler. İkisinin arasında tercih yapmak durumundaydılar.” Anladığımız kadarıyla işte, petrol arama ve benzeri noktalarda çalışan işçiler, emekçiler açısından da benzer şeyler söz konusu. Muhakkak ki o işçiler de çoluğuna çocuğuna ekmek götürebilmek için bu getirilen düzenlemelere ya da önerilen, teklif edilen düzenlemelere “hayır” demeyeceklerdir. O nedenle de bu kapsamda tehlikeli bir iş grubuna ait çalışma saati artırılmış oldu, böylelikle teklif buraya geldi.

Şimdi, Komisyonda tartışılan diğer bir mevzu da OHAL Komisyonuydu yani kanun hükmünde kararnameyle işlerinden atılan insanların durumuyla ilgili. Dediler ki: “Ya, bu artık uzatılmayacak, 2023’te bunun süresi doluyor, artık uzatılmayacak ve bu KHK’lilerin dosyaları kendi kurumlarına iletilecek.” “Kaç dosya var?” dedik. İşte, en son gün söyledikleri “64 dosya kaldı.” dediler. Fakat şöyle bir şey var: Şimdi, bu, meseleyi çözüyor mu yani KHK’lilerin yaşadıkları mağduriyetleri çözüyor mu? Çözmüyor. Zaten kendilerinin atıldıkları kuruma yetki tekrar bırakılıyor. 125.678 ihraç var KHK’den ve bunların yüzde 13’ü geri alınmış. Bunların nasıl geri alındığı konusunu da o Özışık kardeşler anlatıyordu televizyonlarda yani; nasıl torpille ya da rüşvetle ya da kendi yandaş ilişkiler içerisinden bunları nasıl geri aldıklarını anlatıyorlardı ama esas mağduriyet yaşayanların yüzde 86’sının talebi reddedilmiş ve bunlar iş alınmamış. Şimdi, biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Bu Komisyon tümüyle lağvedilmeli ve bunların yol açtığı olumsuzlukların tümü ortadan kaldırılmalı -bu konuda önergemiz de olacak ilgili maddede- bu işlerde mahkemeler yetkili olmalı yani eğer çalışma düzenine, disiplinine ya da benzeri şekilde bir işleyişe karşı bir hata söz konusuysa bu konuda yetkili merciler mahkemelerdir, mahkemelerin üzerinde bir komisyon ya da kurul olamaz. Dolayısıyla OHAL Komisyonu başlı başına bir fecaattir, birçok mağduriyete ve intiharlara sebep olmuştur. OHAL Komisyonu feshedilmelidir, lağvedilmelidir ve bütünüyle KHK mağdurlarının mağduriyetleri de ortadan kaldırılmalıdır, işe dönmelilerdir. Ancak işten atılacak olanlar, dediğim gibi, mahkeme karar sonuçlarına göre değerlendirilebilirler.

Değerli arkadaşlar, bugün yine Meclisin kapısında sendikalar vardı ve sendikalar da yine bu torba kanun içerisinde kendilerinin örgütlenme hakkının gasbedildiğini ifade ediyorlar ve memur sendikalarına yönelik bir ayrımcı tutum ortaya konuyor. Şimdi, burada şöyle bir durum söz konusu, 2 tane yandaş sendika var; MEMUR-SEN ile KAMU-SEN. Onların 2’si geldiler oraya, 2’si ayrı yere oturdu; 13 tane sendika başka bir yere oturdu ve o 13 sendikanın her biri söz aldı, her biri konuştu. Komisyon Başkanına o anlamıyla teşekkür etmek gerekir, hepsine söz hakkı tanıdılar ve konuştular. Onların hepsi konuşmalarında şunu söyledi: “Bu yasayı bu 2 sendika istiyor.” Yani KAMU-SEN ile MEMUR-SEN’in istediğini söylediler. Niye? Çünkü kendilerinin örgütlenmesini elinden almak. KAMU-SEN ve MEMUR-SEN üyelerine bir rüşvet yasası aslında, bu bir rüşvet yasası. Yani “Siz o sendikalarda kalın ve muhalefette olan sendikalara gitmeyin. İktidarın yandaşı olan sendikalarda kalın.” diye bir rüşvet maddesidir bu sendikalarla ilgili madde.

Ve arkadaşlar, çok ciddi kavga çıktı Komisyonda, açık söyleyeyim, sendikacılar arasında kavga çıktı. Çünkü hakikaten, orada, bu MEMUR-SEN ve KAMU-SEN’in temsilcileri -sendikacılık adabına da hiç yakışmayan bir işçi temsilciliği- temsilcilik edebine de, adabına da yakışmayacak şekilde bir tavır ve davranış içerisindeydiler. Kimisi isminin bilmem ne olduğunu söyleyerek milleti tehdit etmeye kalktı, kimisi de o sendikaların ve milletvekillerinin karşısına geçip pis pis gülerek oradan tahrik etmeye çalıştılar ve en sonunda sendikacılar birbirine girdiler yani. Şimdi şunu söylüyor sendikacılar, diyorlar ki: “Ya, sendikal alan, işçilerin, emekçilerin, memurların haklarıyla ilgili bir yarışma alanıdır.” Yani dolayısıyla sendikalar arasındaki rekabete siz niye dâhil oluyorsunuz? Şimdi bu maddeyle şöyle bir şey yapılıyor; -ben Komisyonda da öyle tarif ettim- bir tarafın elini kolunu bağlıyorsun, öbür tarafın eline çivili sopa veriyorsun yani. Böyle “Hadi bakayım, bir kapışın.” diyorsun yani. Şimdi böyle bir madde bu ve rüşvet maddesi. İnanın, orada da söyledim, burada da söylüyorum, sizin rüşvetle yandaşlaştırdığınız kişiler yarın iktidarı kaybettiğiniz anda önce sizin karşınıza geçerler ve önce sizi satarlar bunlar yani. Parayla yandaş olur mu ya? Para gitti mi; iktidar, güç elinizden gitti mi anında kaçar giderler. Hiçbir ideolojik birlikteliği yoksa sizinle; hedef anlamında hiçbir toplumsal birliktelik, geleceğe yönelik bir birliktelik de yoksa sizi satarlar yani, bu kadar basit, bunlar bu hâldeler. Şimdi, bu rüşvetle bunları MEMUR-SEN ile KAMU-SEN yanında tutmaya çalışıyor; bu da iktidarın hoşuna gidiyor. Gelinen noktada, bunun mutlaka çekilmesi gerekir yani bu maddeye gelinmeden bu sendikalarla ilgili maddenin çekilmesi gerekiyor çünkü yaklaşık 400 bin kişiyi ilgilendirdiğini söylüyorlar ve 400 bin kişiye yönelik bir ayrımcı tutum söz konusu. Bu tutumların ortadan kaldırılması ve sendikaların özgürce davranabilmelerinin, özgürce örgütlenmelerini meydana getirebilmelerinin önünün açılması gerekiyor.

Ben kanunun tümü üzerindeki görüşlerimizi bu şekilde özetliyor ve teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu